Skip to content

Küçük bir girizgâh

Yaşadığımız enfes maceraları kayda geçirmek niyetiyle yazdığımız bir önceki kitap 2005 Şubat ayında bitmişti. Son faaliyetimizden sonra Şubat’ın sonlarına doğru Roma’ya geldim. Tartışmalı bir boşanma süreci, 4 yaşında bir evlat, stresli ve yoğun bir gemi görevi… Bütün bunlar geride kaldı. Ama aynı zamanda, insana cennet kokusu gibi gelen bir evlat, canım gibi sevdiğim kardeşlerim kuzenlerim, iki yaşlı anne baba da geride kalmıştı. Onlara “yine görüşmek kısmet olur inşallah” diyerek için buruk, kalbin sızılı çantanı alıp gitmek hiç kolay olmamıştı.

İtalya’ya geldim. Roma ataşesi karşıladı ve daha önce NATO Savunma Koleji’nde görevli konsolosun koordine ettiği eve yerleştim. Yerleştim dediğim, iki koca bavulu attım boş eve, ev sahibi bir iki şey gösterdi, ocak şöyle çalışır, çamaşır makinesi şudur gibi şeyler. Bir de ev zemin katta olduğu ve arkada da küçük bir bahçesi bulunduğu için asla kapı ve pencere panjurlarını açık bırakma, hırsızlık çok fazla diye beni tekrar tekrar ikaz etti.

Ve gece oldu…

Bomboş ev, Şubat ayı, dışarısı soğuk ve yağmurlu. Yiyecek? Mahalle marketine birkaç şey almak için gittim. Ufacık dükkânda kahvaltılık malzeme bulamayınca market sahibi ile uzun bir dayaloğa girdik. O bana İtalyanca konuşuyor konuşuyor, ben adamın suratına bakıyorum ve İngilizce “ekmek, peynir” falan diyorum, adam tekrar anlatıyor anlatıyor, ben el ve kollarımı kullanıyorum. Sanki anlamadığım şeyleri on kez söyleyince birdenbire anlayıverecekmişim gibi. Anlaşamadık. Ben de vitrinde ne gördüysem onları alıp eve getirdim.

Tarih 5 Mart 2005, o ilk hafta içinde Napoli’de görevli eski dostum Taner beni buldu. Hem de ne bulmak… Arabasının bagajına 5 ay sonra Türkiye’ye dönerken hâlâ bitiremediğim içecekler, ıvır zıvır yiyecekler, peynirinden yumurtasına çay bardağına kadar, bir bekâr, evde yemek için neye ihtiyaç duyarsa işte hepsi. Ah be kardeşim, ah be karşılıksız seven dostum, sen ne iyi bir arkadaşsın. Taner’le birlikte turist otobüsüne binip güzel bir turistik gezi yaptık Roma’da. Sonraları her bir köşesine ayak basacağım Roma sokaklarını ilk tanımam böyle oldu. Taner bana kullanmam için web kamera, kendi internet hesabını ve bir takım ihtiyaç duyabileceğim gezi kitapları haritalar falan da getirmiş. Bir anda ev doldu ve bu temel ihtiyaçları 5 ay boyunca yoğun bir şekilde kullandım.

Takip eden günler, kolejle ilgili birkaç idari iş, Roma’yı tanıma, otobüs ve metro trafiğini çözme, etraftaki pizzacıları ve marketleri keşfetme gibi rutin işlerle geçti. Gece evde sigara üzerine sigara, çay ve kahvenin dibi yok. Gecelerin karanlığında ve soğuğunda başka arkadaş yok. Mutfakta bir kavanozun üzerinde küçük bir ayıcık var. Roma’da ilk dostum o oldu. Oturuyoruz mutfakta, birbirimize bakıyoruz, bu soğuk ve yabancı kış günlerinde birbirimizi ısıtıyoruz.

Bir süre sonra hayalimde bile kurgulayamayacağım bir şey oldu. Meğer kolej tam Paskalya tatili dediğimiz Easter Break öncesi başlamış. Kolejdeki amaçlardan birisi de 72 milletten gelen insanlara biraz kültürlerini tanıtmak olduğu için, normal tatil 3-4 gün iken İtalyan usulü çekip uzatarak 10 güne çıkartıldı. İnanılmaz bir şey!

“Serkan! Bu fırsat kaçmaz, o çok hasretle hayallerini kurduğun diyarlara sonra beraber gideceğiz, hadi fazla düşünme.”

Translate »