Skip to content

Başlangıç

13 Mart 2005

Bu kısa fakat verimli telefon görüşmesi esnasında yine aynı yöntemle apar topar verilen bir karar, acele pasaport bilet işlemleri, ve işte Serkan Roma’da! Hey kurban olduğum Allah’ım, bu kadar da apaçık teşvik edilmez ki insan maceraya…

Serkan gelir gelmez Roma’yı keşfe başladık. Geldiği yol neticede 2 saatlik bir uçuş, delikanlı adamı eve hapsedecek değiliz hani. Uçaktan indikten ve eşyaları eve bıraktıktan sonra kısa bir soluklanma sonunda kendimizi dışarı attık. 13 Mart 2005, Pazar günü, Mart ayı olmasına rağmen güneşli, insanın içini açan, ferah bir hava. Akşama doğru 7 sıraları Roma şehir merkezindeyiz. Önce bir uzun yürüyüşle eski Roma’daki keyifli havayı teneffüs ettik. İspanyol merdivenleri, Cumhuriyet meydanı, birkaç kilise, elde GPS, plan yok bir şey yok, muhabbete kendimizi kaptırmış vaziyette içimize çektiğimiz havanın zevkine vara vara geziyoruz. O gün Cumhuriyet meydanındaki Santa Maria degli Angeli kilisesinde büyüleyici sanat eserlerini seyrettik. Kilisenin son ziyaretçileri herhalde bizdik. İtalyanlar kilise bünyesinde öyle bir sanat sergilemişler ki, tablolar, dev duvar ve tavan ikonları, en ince detayına kadar işlenmiş heykeller insanı hayretlere düşürüp “vay be!” dedirtecek cinsten. Sanattan anlayan insanlar değiliz, ancak bu sanat bizim gibi sıradan insanları bile böylesine büyülediğine göre bir de işi bilenlere sormalı. Kilisedeki dev org bizi heyecana düşürdü. İnsanları kiliseye bağlamanın en güzel yollarından biri de bu olsa gerek. Kızlı erkekli aile fertlerinin hep birlikte katıldıkları konser gibi ayinler. Şarkılar, ilahiler, güzel bir müzik, tabii insanın ruhuna dokunacak ezgilerle süslenince bu sosyal aktiviteye katılmak daha kolay ve çekici. Aynı zamanda kiliseyi takip edenler için bu olay sosyal bir statünün bir gereği, prestij meselesi.

Her ülkede olduğu gibi burada da “Bilinmeyen Asker” mezarı var. Bu mezar, “Monument of Vittorio Emanuele II”, denilen Kral Victor Emmnuel’e adanmış anıtın içinde bulunuyor. Anıt çok merkezî, adeta Roma’nın merkezi gibi bir konumda, “Piazza Venezia” yani Venedik meydanında. Venedik meydanı güzel bir meydan, havuz başında güzel kızlar da var. Serkan’ım kızlarla bir hatıra resmi çektirecek ama pek sıkılgan benim kardeşim, bir türlü kızlardan birlikte bir poz için ricada bulunamadı. Ne yapalım biz de kızlar bir vadide, Serkan bir vadide deklanşöre basmak zorunda kaldık.

Bu ilk gün gezide, akşamı Roma sokaklarında yaptık. Enfes akşam manzarasını Vittorio Emanuele anıtının yanındaki yüksekçe bir park yerinden, Roma sokaklarına nazır bir vaziyette, çekirdeklerimizi yiyerek ve Taner’in getirdiği mountain dew’larımızı içerek seyrettik. Ayaklarımız bacaklarımız biraz dinlendi. Hava da o kadar güzel ki, Mart ayının bize hediye ettiği güzel günleri yaşıyoruz. Güneş battı, esrarengiz renkler Roma’yı sarmalamaya başladı. Yaşamak, özgür olmak, Roma’nın muhteşem mimarisini seyrederek alacakaranlıkta çekirdek yemek, enfes havayı derin derin soluklamak, bunlar ne güzel, ne tarifsiz zevkler. Bu anları içimize sindirmek, hatıralarımıza kazımak istiyoruz adeta.

Gece bastırdı. Roma Forumunu ışıkların gölge oyunları içinde seyrettik. Sigaramın dumanı bu ışıklara ayrı bir perspektif katmıyor değildi hani. Sonra Colleseum’un gece görkemli silüeti çıktı karşımıza. Ürpertici, muhteşem, ihtişamının altına gizlediği insanı esir eden bir sanat, içerdiği vahşeti ustalıkla saklamayı bilen sanatkâr mimarlar, bizi uzun süre tuttu bu manzara karşısında. Seyrettik, resim çektik, tekrar seyrettik, ve saat gece 10 sıraları artık eve dönüş zamanı geldiğine karar verdik. Metro ile yarım saat sonra evdeydik ve çay muhabbeti küçük metavâzi bahçede devam etti.

Translate »