Skip to content

Menekşe yaylası (4 Temmuz 2004)

Eşimden ayrılmak ve oğlumu aylarca görememek beni çok ciddi bir sıkıntı içerisine sokmuştu. Bu sıkıntılı günlerimin en büyük destekçilerinden birisi de pek tabii ki Serkan oldu. Serkan’ın bir motosiklet alması ve bu sıkıntılı günlerde İstanbul’da motor ile gezmemiz, benim de içimde yıllardır bir tutku halinde duran bu sevdayı tekrar canlandırmıştı. Motor üzerine binince sıkıntıdan eser kalmıyor, bambaşka bir dünya içerisine adım atıyordunuz.

Ben de derhal bir motosiklet almalıydım. Bu düşünce çok kısa bir süre içerisine gerçekleşti ve 1 Temmuz 2004 gününün akşamında motosikletimin üzerine bindim.

Takip eden ilk hafta sonu mutlaka bir faaliyet planlamalıydık. Cumartesi günü önce Karamürsel’de oğlumu görmeye gittik. Hatta daha da ileri giderek onu motosikletle Serkan’ın kardeşi Nalan ile aramıza sıkıştırarak eve bile götürdük. Oğlumun tost gibi aramızda yolculuk yapması çok hoşuna gitmişti. Eve vardığımızda bize pozlar vererek neşemize neşe kattı.

Oğlumu annesine teslim ettikten sonra Mudanya Gemlik üzerinden İznik’e gidip kardeşim Levent’i de ekibe dahil ettik. Levent de bizim ekibe katılarak bir motosiklet edinmişti.

Sabah anacığımın “Ne bu, Pazar Pazar dağlara mı çıkılırmış?” itirazlarına rağmen onun da gönlünü yaparak Menekşe yaylasına doğru yola koyulduk.

Yaylaya kadar enfes bir havada, enfes manzaraları seyrederek, motorların büyülü atmosferi içinde kendimizden geçmiş bir halde geldik. Nalan’cık benim arkamda, Serkan ve Levent kendi motorlarında arka arkaya gidiyorduk.

Menekşe yaylası İznik-­‐Elbeyli yolu üzerinden gidilen, Samanlı dağlarının arasına sıkışmış, yemyeşil dümdüz bir arazi. Tadına doyulmaz bir manzarayı cömertçe, seyredenlerin nazarına veriyor.

Bu arada söylemeden geçemeyeceğim bir molamız oldu. Yaylaya varmadan önce bir çeşme başında keçi sürüsünün arasında kısa bir mola verdik. Molanın eğlencesi Levent’in saç bandı idi. Saçları dağılmasın diye Nalan’dan ödünç aldığı pembe saç bandı görülmeye değerdi. Serkan’ın sanal bıyıklarını burarak Levent’in yanında verdiği poz bizi çok güldürdü.

Serkan’ın bir ara keçiler arasında dolaşması da dikkatlerimizden kaçmadı. Serkan flüt sesi çıkaran keçiyi arıyormuş meğer. Keçi sürüsünün arasında kaybolan Serkan, doğaüstü flüt çalan bir keçi yerine, bula bula kısacık boyu ile keçilerin arasında görülmeyen çobanın flüt çalan oğlunu bulmuştu.

Bu kısa ve çok eğlenceli moladan sonra bir solukta Menekşe yaylasına vardık. Motorları bırakarak yaylanın insanı güreşmeye davet eden çimenleri üzerinde yuvarlanmaya başladık. Az sonra ellerimizde çukulatalar ve çekirdeklerle manzaranın keyfini çıkarıyorduk.

Keyfimiz birkaç dakika sonra yerini büyük bir heyecana bırakacaktı. Çünkü üzerimize koşarak koca bir çoban köpeği geliyordu. Köpeğin öfkeli havlamalarla üzerimize koştuğunu gören kardeşlerimde büyük bir panik oldu. Benim birazcık köpeklerle olan tanışıklığım acaba işe yarayacak mıydı?

Ekibe hiç kıpırdamadan durmalarını, ses çıkarmamalarını söyledim. Birden herkes taş kesilmiş köpeğe doğru bakıyorlardı. Köpek koşa koşa yanımıza geldi. İyice yaklaştıktan sonra havlamayı kesti. Hırlamaları ve insanı ürperten tasması ile yanımıza sokuldu. Tasması paslı bir demirden yapılmış, üzerinde dikenleri olan ürkütücü bir şeydi.

Köpek önce aramıza girdi. Teker teker bizi koklamaya başladı. Ortamızda durup bizlere bakarken köpeğe bir çukulata uzattım. Bir çırpıda çukulatayı yuttu. İyi ki Levent, ben bunu sevmiyorum diyerek çukulatasını yememişti. Sonra uzattığım çekirdek torbasının içine kafasını sokup çekirdekleri de güzelce yedi. Bu sırada ben köpeğin önce gıdısını sonra da başını okşamaya başlamıştım.

Çukulatanın tadı ve hafif okşamalar, karabaşı dost yapmıştı. Köpek başını dizlerimin üzerine koydu, kendini okşamalarıma bıraktı. Vahşi köpekle şimdi dost olmuştuk. Etrafımızda dolanıyor, boş çukulata kâğıtlarını yalıyordu.

Molanın keyfini çıkardıktan sonra yola çıktık. Köpek bizi 20 dakika kadar yanımızda koşarak takip etti.

Yuvacık barajına inen tozlu patikalarda devam ettik. Aşağılarda çeşme başında bir mola verdik. Yoldan çıkan toz hepimizi kaplamış, üzerimizdeki kıyafetlerin rengi seçilemez hale gelmişti.

Motosikletle yaptığımız bu heyecanlı gezinin devamını getirmek üzere kafamızda bin bir türlü planla eve vardık.

Translate »