Skip to content

Yuvacık barajı, Camidüzü (7 Nisan 2002)

Artık İzmit’in güney tarafındaki bölgeleri keşfetmenin zamanı gelmişti. Sema’nın nöbette olduğu bir hafta sonu, oğlumu ablası İclal’e emanet ettikten sonra, sabah minibüsle Yuvacık barajına gittik. Yarı yürüyerek yarı minibüsle şirin Yuvacık köyüne vardık. Köyün yukarısına, güneyde kalan baraja doğru giden yolda yürümeye başladık. Bir saate yakın bir yürüyüşten sonra baraja vardık. Baraj üzerinden batı-doğu yönünde geçen kontrollü toprak yoldan geçtik. Amacımız haritada gördüğümüz Serin dereye varmak ve Serin dereyi takip ederek baraj gölünün güneyinden dolaşarak tekrar Yuvacık köyüne varmaktı.
Oldukça uzun bir yürüyüşten sonra Camidüzü köyüne ulaştık. Köy çok sessiz, oldukça güzel, insana burada yaşanır dedirtecek gibi sakin bir köy. Köy camisinin bahçesinde kısa bir mola verip kendimizi serinlettik. Camiden çıkan köylü dayılarla kısa bir sohbet ile nerede olduğumuzu öğrendik. Köyün içinden geçen ve Serin dereye varabileceğimizi öğrendiğimiz yoldan devam ettik.
Enfes manzaralar eşliğinde devam ettiğimiz yol, yukarılara dağlara doğru kıvrılmaya başlayınca, olsa olsa dere aşağıda bir yerlerdedir diyerek sağ taraftan güneye doğru yoldan ayrıldık. Tarlaların, yemyeşil bahçelerin arasından aşağıya doğru devam ettik. Yürüdüğümüz yerlerin yeşilliği ve güzelliği, televizyonda gördüğümüz eski çizgi film kahramanlarından Heidi’nin koştuğu yerleri hatırlattı bize ve biz de onun gibi kendimizi tutamayarak koşmaya başladık. Zevk çığlıklarının eşliğinde koşarken, güzelliği ile bizi durduran harika bir yerde mola verdik. Aşağıda küçük suların aktığını görebildiğimiz, yüksek bir yerde, yana yatmış bir ağacın kalın dalları üzerinde oturarak birer neskafe içmeye karar verdik. Bu kahve ve manzara bizi mest etmişti. Molanın bitmesi ile tekrar gittikçe yoğunlaşan bitki örtüsü içinde ilerledik ve nihayet Serin dereyi gördük. Şimdi derenin karşısına geçmemiz ve güneye doğru yürümemiz gerekiyordu. Ama durum hiç de hayal ettiğimiz gibi değildi. Dere oldukça geniş, derin ve çamurlu, hava çok soğuk, her yer çamur içindeydi. Dereyi takip ederek batıya yürümeye başladık. Ancak bu yürüyüş hiç de kolay olmadı. Dere yamacı çok dik ve çamurdan dolayı çok kaygan idi. Bir ara kaymaya başladım, dereye yuvarlanmak üzere iken zorlukla durabildim. Suya düşmek de ilginç bir olay olacaktı belki, ama üzerimde ıslanmaması gereken malzemeler olduğundan düşmemek için büyük bir çaba sarf ettim. Maalesef dere üzerinde hiçbir köprü yoktu. Dere gittikçe daha da genişliyor ve geçişe müsaade etmiyordu. Bu şekilde devam ederek baraj gölüne vardık. Göl kenarından kuzeye eli ayağı düzgün bir yol gidiyordu. Yolu takip ederek geldiğimiz yola kavuşmak üzere ilerlemeye başladık.
İleride buraya nasıl geldiğini birbirimize sorduğumuz bir minibüs gördük. Minibüsün kenarından geçerken, içinde uygun olmayan vaziyetteki bir bayan ile bir erkek herhalde bizi görünce epey korkmuşlardır.
Yağmur yağmaya başladığında hava kararmak üzere idi. Daha gidecek çok yolumuz vardı. Durmamamız ve bir an evvel Yuvacık köyüne varmamız gerekiyordu. Sırt çantalarımızda duran kahve malzemelerini hiç durmadan birbirimizin yardımıyla çıkardık, kahvelerimizi doldurduk ve yine hiç durmadan yağmur altında kahve içerek yürümeye devam ettik. Yağmurun, miktarını azaltmadığı, ama kahve tadının gittikçe azaldığı kahvelerimizi içerek unutulmayacak bir yürüyüş yaptık. Yuvacık’a yaklaştığımızda yağmur artık bir sağanak halini almış ve üzerimizde elbiselerimiz ıslak birer süngere dönmüştü.
Yuvacık’ta ıslaklığımızdan dolayı çekine çekine bir minibüse bindik. Islandığı için birbirinden zor ayırdığımız parayı şoföre uzattık. Bitmek bilmeyen ve birkaç araç değiştirmeyi gerektiren yolculuktan sonra Karamürsel’deki evimize vardık. Akşam İclal’in hazırladığı sıcak yemeklerle kendimize gelmeye çalıştık. Bu yürüyüş aklımızdan yıllarca çıkmayacak çok güzel hatıralar bırakmıştı bizde.
* Aşağıda barajın şu andaki hali ile 2002 yılındaki durumu karşılaştırılabilir.
Translate »