Skip to content
İtalya hayatımız nasıl başladı?

İtalya’ya nasıl geldiğimizden Maçka Parkını anlatırken bahsetmiştim. 11 Temmuz 2016’da İtalya’ya geldik. Anne babayla hasret giderme, bir iki akraba ziyareti ile günlerimiz geçiyor. Ben Gorga’dan yukarıya doğru dağlara çıkıyorum, uzun yürüyüşler yapıyorum. 15 Temmuz günü de çıktım, GPS ile epey yürüdüm, molalar verdim, oturup kalkarken sırt çantamın açık cebinden telefon, çakmak, sigaralık falan düşmüş, farkında değilim. Eve döndüm, bizimkiler Türkiye’de bir şeyler oluyor dediler, haberleri seyrediyorlar. Tanklar falan var, köprü trafiği durmuş, net bir bilgi yok. Darbe diyesim geliyor, ama Cuma günü herkesin ortalıkta olduğu bir saatte, ulu orta, trafiğin en yoğun olduğu bir zamanda, köprünün bir şeridi kapanmış, diğeri açık. Darbeye de benzemiyor. Üstelik ben Kuzey Deniz’in Harekat Başkanıyım. Kuzey Deniz, Deniz Kuvvetlerinin Ana Ast Komutanlıklarından biri. Sorumluluk sahamız Trabzon’dan Çanakkale’ye kadar uzanıyor. İstanbul ve Çanakkale Boğaz komutanlıkları bize bağlı. Emir komuta dahilinde bir askeri darbe olsa, görevim itibari ile benim bundan haberim olmaması söz konusu olamaz. Bir karanlık hesaplar, bir oyunlar oynanıyor, belli ama net bir şey anlaşılmıyor. Hemen telefona saldırdım, eyvah telefon yok. Kafamda hanımın telefon numarasını bile tutamayan biriyim. Hanımın telefonda da benim irtibat kurmak istediğim iş yerinden kimsenin telefonu yok. Sabahı zor ettik tabii.

Ertesi sabah tekrar bir gün önce gittiğim yerlere gittim. GPS’in güzelliği yürüdüğüm yeri her 3 saniyede bir kaydetmesi. Gerçi GPS hassasiyeti bulunduğun yere göre değişiyor. 3-5 metreden 25-30 metreye kadar hata payı var. Dağda ağaçların otların arasında telefon arıyorsan yarım metre bile önemli, bulabileceğime pek ihtimal vermiyorum, ama şansımı deneyeceğim. Yine aynı zorlu parkuru, ama bu sefer adım attığım her yere bakarak, etrafı kolaçan ederek tekrar gidiyorum. Mola verdiğim, oturduğum, sigara içtiğim, fotoğraf çektiğim yerleri iyice arıyorum. Sonunda buldum, sigara tablasının parlak yüzeyi yukarıya dönük düşmüş, güneşte parladığını gördüm kuru yaprakların arasında. Telefon da onun altında duruyor, inanasım gelmiyor, ama buldum!

Eve dönünce evdekiler de inanamadılar. Biraz şarj ettikten sonra hemen sağa sola telefon etmeye başladım. Kimseye ulaşamıyorum. İş yerinde konuştuğum kimseler bir şey bilmiyor. Kurmay başkanına telefon ettim. Ankara’daymış, durum çok kötü, ne olduğu belli değil, iznini uzatabiliyorsan uzat dedi. Komuta katından, yani komutan veya kurmay başkanlığı personelinden birine ulaşmaya çalışıyorum. Sonunda birisini buldum. Neler oluyor, komutan nerede dedim. Bana, başkanım dedi, komutan girişe emir verdi, gelir gelmez sizi alacaklar, bilginiz olsun dedi…

Hoppalaa! Buyrun buradan yakın!

Komutan, Şükrü Korlu isminde, üç yıldızlı, yani bizim denizci tabiri ile Koramiral rütbesinde, gençlik yıllarından beri tanıştığımız bir adam. Gölcük’te yan yana gemilerde çalıştık, birlikte tatbikatlara katıldık, tâ 2001 senesinde. Foça’da komutan iken ben de onun komodorlarından biriydim. Birlikte seyirler yaptık, sürekli beraberdik. Kuzey’de iki yıldır beraberiz. Trabzon’dan Çanakkale’ye denetlemelere ve bütün önemli faaliyetlere beraber gidiyoruz, bir çok kere aynı makam arabasında saatlerce yan yana oturuyoruz. Bayramda seyranda hanım ve çocuklarla beraber evine gidiyoruz, elini öpüyoruz, bizim çocukları çok seviyorlar, hanımı çok seviyorlar, falan filan. Yani kısaca beni yirmi seneden fazla ailemle birlikte yakinen tanıyor. Üstelik ben son bir haftadır yurt dışındayım, olayların olduğu zamanlarda ben Türkiye’de bile değilim. Evet, hadi buradan yakın!

Normalde ne beklersiniz? Emir astsubayı Tayyar ile sürekli irtibat halindeyiz. Emir ver, telefon ettir, sor, Nejat, sen bu işin içinde misin? Yukarıdan bir baskı var ise, de ki, yahu ben bu adamı 20 senedir tanıyorum, zaten adam yurt dışında, bu işin içinde olma ihtimali yok. Ne demek girişe emir vermek, gelir gelmez alın demek? Terörist miyim ben, katil miyim? 1980’den beri 36 senedir üniforma giyiyorum, 1988’den beri 28 senedir subay olarak omuzlarımda rütbe taşıyorum. Gemi komutanı iken kasamda Türkiye’nin Çok Gizli gizlilik dereceli harp planlarını taşıdım, tam iki sene. Harekat Başkanı olarak, 4 yıldır çok gizli planları biz yazıyoruz, biz değiştiriyoruz, biz çoğaltıyoruz, biz muhafaza ediyoruz. 

Evet, durum açık. Birileri bir tiyatro planlamış, bunu birilerine oynatmış, şimdi de önceden hazırladıkları listelere göre katliama girişmişler. Bu dediğimi ispatlayacak yüzlerce olay var, ama ben iki örnek vereceğim. Birincisi, Çanakkale Boğaz Komutanı, Serdar Gündoğdu, benim sınıf arkadaşım. Eşi Handan’ı aradım, neler oluyor diye. Dedi ki, Nejat, bu sabah, yani 16 Temmuz sabahı, sabahın kör saatinde, eve geldiler, Serdar’ı aldılar, almaya gelen savcı dedi ki, “komutanım, biz seni biliyoruz, ama bize bir liste verdiler, bu listeye göre teker teker topluyoruz, yapacak bir şeyimiz yok”. İkincisi de aradan bir süre geçtikten sonra OYAK’tan 30 senedir ödediğimiz paramızı almak için başvuruda bulundum. Görevli bayan veremeyiz dedi. Neden dedim. Deniz Kuvvetlerinin bize gönderdiği size ait Hizmet Belgesinde siz şu numaralı KHK ile atılmışsınız, şu anda da hapistesiniz. Bakın dedim, bu numaralı KHK’de benim ismim veya benim durumum ile ilgili en ufak bir şey yok, ben KHK ile atılmış değilim, üstelik hapse hayatım boyunca hiç girmedim. Kadın dedi ki, ben size değil, Deniz Kuvvetlerinden gelen resmi evraka göre işlem yapmak mecburiyetindeyim. Sağolsun o belgeyi bana da email ile gönderdi. Hizmet belgesinin altında iki not var. Alttaki notta 16 Temmuz’dan beri tutuklu olduğum yazıyor. Yani birileri için çok önceden planlar yapılmış, kimler atılacak, kimler toplanıp hapse tıkılacak belli. Benim bu tarihte yurt dışında izinde olacağımı gözlerinden kaçırmışlar, ya da iki kez izin tarihim değiştiği için takip edememişler. Belgeleri de önceki listelere göre hazırladıkları için beni hapiste biliyorlar.

Neticede durum belli oldu. Ben de bu listede varım, hükmü önceden vermişler, niyet belli. Benim emeklilik hakkım gelmişti. Esasında emeklilik için ilk girişimleri de yapmış, bazı gereken evrakları Ankara’ya göndermiştik. Sadece her yıl Ağustos’un ilk haftası yapılan Askeri Şura’dan sonra gelecek olan albay tayinlerini bekliyoruz. Eğer istediğim bir yere tayin olduysam göreve devam edeceğim, yoksa emekli olacağım. Bu durumda hanımla konuştuk, ailemin ve benim güvenliğim için Türkiye’ye dönmemeye karar verdik. Hemen Kuzey’e ve Deniz Kuvvetleri’ne faks çektim ve emeklilik dilekçemi gönderdim. Önce kabul ettiler, hatta üç ay emekli maaşı bile aldım, sonra emekliliğimi iptal ettiler, OYAK parasına da el koydular, vermediler. 

Böylece İtalya hayatımız başladı.

Translate »