Skip to content

Kısaca okul yılları

Tam 20 yıl 6 ay. İnsanın “yuh!” diyesi geliyor. Bu kadar uzun öğrencilik olur mu? Eh, öğrencilik de hayatın bir parçası. Esasında Silah Elektronik ve Harekat İhtisas kurslarını da katınca 21 buçuk yıl oluyor.

Alpaslan ilkokulu, İznik’te mütevazi bir okul. Güner Çandar, her zaman şık, zarif, kibar bir öğretmen. Allah rahmet eylesin. Abim benden üç sene önce başladı okula, öyle özeniyorum ki ona, bir gün evde kimse yokken abimin önlüğünü giyip, okul çantasını da alıp fotoğrafçıya fotoğraf çektirmeye gitmiştim. Komşu fotoğrafçı hevesimi kursağımda bırakmamıştı. Kimse bana okuma yazmayı öğretmedi, Teksas Tommiks kitaplarından ve merakımdan kendi kendime öğrendim. Okulun ilk günü hasta oldum, ateşler içinde yatıyorum. Heyecandan dediler, belki. İkinci gün okula götürdü babam. Müdürün odasına girdik. Müdür bana bir şeyler okuttu ve içinde “baba” kelimesinin geçtiği bir şeyler yazdırdı. Yazdım, bana “babanın ilk harfi küçük harf olmalı” dedi. Korkumdan diyemedim, “ama benim babam tek bir tane, o yüzden büyük harfle başlaması lazım”. Müdür beni direk ikinci sınıftan başlatmaya karar verdi. Böylece hep sınıf arkadaşlarımdan bir yaş küçük oldum.

Ortaokula gitmek ne büyük bir olay. Artık siyah önlük yok. Ceket giyip kravat takıyoruz. İlkokulda da başarılı idim, ama öyle en iyi öğrenci falan değildim. Benden iyi arkadaşlarım vardı. Ama ortaokulda hep sınıf birincisi idim. Yıl sonunda sınıfta bilgi yarışmaları yapardı öğretmenler. Beni katmazlardı yarışmaya, beni hakem yaparlardı. Çünkü benim katıldığım grup mutlaka kazanırdı. Okul bitince Bursa’da bir kursa gittim. 2 hafta yani 10 gün devam ettim. Bu kurs lise sınavlarına hazırlama kursu idi. Bana çok faydası oldu. Sınav tekniği nedir onu gördüm. Askeri lise sınavlarına girdim. Kara Kuvvetlerinin Bursa’da bir lisesi vardı, Işıklar Askeri Lisesi. Ortaokulda Fransızca okuyanlar buraya, İngilizce okuyanlar İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’ne gidiyordu. Ben Fransızca okuduğum için Işıklar’ın sınavına girdim ve üçüncü kazandım. Bir de Deniz Lisesi sınavlarına girdim, burayı da 28’inci kazandım. Epey tereddüt ettikten sonra İstanbul’a Deniz Lisesine gitmeye karar verdik. Sonradan girdiğim bazı sınavları da kazanmışım, bir kaç yerden babama mektup gelmiş. Hatta okuldan çağırıp babama sormuşlar. Babam ne kadar gururlandığını söylemişti bana. Ve bir gün kendimi Heybeliada’da Deniz Lisesinin kapısında buldum. 1980 yılının Ağustos ayı idi. 

Bir aylık bir intibak eğitiminden sonra izne çıkacaktık. İhtilal oldu dediler, ordu yönetime el koydu. O da ne ki dedik. Nöbetçiler arttırıldı, karartma yapılıyor, telefonlar kesildi. Evden ilk kez ayrılmış 13 yaşında bir çocuğum. Çok zor oldu tabii ki. Bir hafta sonra çıkabildik. Hafta sonları teyzemlere evci çıkıyordum. O zaman resmi üniforma ile gidip geliyorduk okula. O kadar küçüğüm ki, mahallede çocuklar sünnet çocuğu geliyor diye benimle alay ederlerdi, utancımdan ne yapacağımı şaşırırdım. Bir sene Hazırlık sınıfı, her şey İngilizce. 2, 3 derken lise bitti.

Harp okulu bir rüya. O zaman hala Heybeliada’da. Harbiye 1’i adada okuduk. 2’inci sınıfta Harp okulu Tuzla’ya taşındı. Tuzla’nın ilk öğrencileri olarak 1985’de adımımızı attık yarı inşa halindeki okula.Yaz tatillerinden birinde tatbiki deniz eğitimleri kapsamında yurt dışı seyrimiz vardı. Cezayir, Fransa ve İtalya’ya gittik. 1988 Ağustos’u mezuniyet, artık genç bir subayım.

Kur’a çektik, ilk görev yerim Gölcük’te TCG Muavenet Atış/Kontrol subayı. Önce kabullenemedim, çünkü donanmanın en eski gemilerinden biri. Ben ilk derecelerde mezun olmuşum. Ama sonra öyle sevdim ki Muavenet’i. 1992’de USS Saratoga tarafından bir Sea Sparrow güdümlü mermisi ile vurulup hurdaya ayrılınca çok üzüldüm. Atış/Kontrol subaylığından sonra 2 sene de geminin Silah Elektronik subaylığını yapmıştım. Toplar, atış kontrol sistemleri, sonar ve diğer tüm silah elektronik sistemlerinin bakım ve onarımından sorumlu idim. Elimde perçin tabancası, gemi direğine çıkıp radar antenine onlarca perçin attığım bile olmuştu. Bu gemi çok özel bir gemiydi, tam 20 tane namlusu vardı. 52 top (5/38 pusluk toplardan birisi) köprüüstünün hemen altında idi ve patlayınca köprüüstündeki camların bir kısmı da patlayıp etrafa saçılırdı. Mk 1A denen tamamen mekanik bir kontrol masası vardı. İçindeki mekanik dişliler akıl uçurucu bir şeydi. TCG Muavenet muhrip ve fırkateynler arasında donanmanın en süratli gemisiydi. Tersane çıkışındaki tecrübe seyrinde tam 33 knot sürati görmüştük. Bu böylesine büyük bir gemi için inanılmaz bir sürat. DM-357 borda numarasındaki “M” mayın dökme kabiliyeti olduğunu gösteriyordu. Geminin mayın rayları vardı, düşünün 33 knot süratle mayın döken bir gemi! Ama bu sürat bile su bombası atışları için yeterli değildi. Su bombası belli derinliğe inince patlar, üzerine tenkıs levhası takarsanız daha yavaş batar, kaçmak için daha fazla zamanınız vardır. Bir keresinde su bombası attık, gemi son sürat gidiyor, ben de kıç üstündeyim. Su bombası belli bir derinlikte bir patladı ki, geminin kıç tarafı tabiri yerindeyse havaya kalktı. Bir hasar olmadı, ama korkunç bir patlamaydı.Geminin çok güçlü bir hava radarı vardı, SPS-10. Limanlarda çalıştıramazdık. Bir gün İzmir’de rotasyon görevindeyken hava radarını devreye aldık, herhalde tecrübe içindi. Birazdan İzmir’deki bankalardan haberler gelmeye başladı. Bankaların bilgisayarlarından bazıları kuvvetli transmisyondan dolayı kilitlenmiş, bankalar alışık bu türlü askeri intişara, hemen uyanmışlar.

1991 yılında çok yoğun bir çalışma temposuna girdim. ABD’deki yüksek lisans eğitimi için adaylardan biri de benim. Ancak sınav olacak. Sınav oldu, ikinci veya üçüncü kazandım. 1992 Mart ayında Amerika’dayım. 2 buçuk yıllık bir eğitim, branşım Electrical Engineering Computer Architecture, yani bilgisayar mimarisi. Oldukça zor bir bölümdü. Tam 30 ay sonra master diploması ile yurda döndüm.

Translate »