Skip to content

Roma-11

Le Mura Aureliane

Roma’nın etrafını çeviren surlar 270’li yıllarda imparator Aurelian tarafından yaptırılmış. Günümüze ulaşan surlar bunlar, zira daha önceden de şehrin etrafında surlar varmış, ancak bunların çok az bir kısmı günümüze ulaşabilmiş. Aurelian surları yapıldığında yaklaşık 19 km uzunluğunda imiş, bunun 12.5 km’lik bir kısmı günümüze ulaşabilmiş. Her 30 metrede bir kule var. Toplam 381 kule ve 18 kapı varmış. Bugün kapıların sadece 14’ü ayakta. Surların yüksekliği 20 metre. Çağlar boyunca gördüğü onarımlar sayesinde bugüne ulaşabilmiş.

Porte di Roma - Roma surlarındaki kapılar

Aşağıdaki liste kuzeyden başlayıp saat yönünde Aureliane zamanından kalan surlardaki kapıları göstermektedir:

Sur boyunca bir yürüyüş

Roma Savunma kolejinde 6 aya yakın süren eğitim süresince hafta sonları bir takım aktiviteler düzenleniyor. Bunlardan bir tanesi de Roma’da eski surlar boyunca 18 km civarında bir yürüyüş idi. Sabah Porta San Paolo kapısının yanındaki piramit önünde toplandık (Piramide di Caio Cestio). “Porta” kapı demek. Porta San Paolo kapısı yanlış bir cümle, ama orijinal ismi korumak için böyle kullanmayı tercih ediyorum. Grup lideri General Durance, kolejde görevli bir İngiliz. Doğrusu çok başarılı bir aktivite oldu. Çok iyi hazırlık yapmış, bize çok detaylı bilgiler verdi. Ben aşağıda gezdiğimiz yerler hakkında çok kısa bir iki cümle ile özet bilgi vermek istiyorum. Benim çektiğim fotoğraflarına yanında genelde Wikipedia’dan aldığım daha profesyonel fotoğraflarla sayfayı destekliyorum.

Yürüyüşe Piramide di Caio Cestio denen piramit şeklinde yapılmış olan bir anıt mezardan başladık. Piramit MÖ 12’de yapılmış bir mezar. Şehir surlarının arasında kaldığı için bu güne kadar korunabilmiş. Porta San Paolo denilen sur kapısının yanında. Antik Roma’nın ileri gelen pagan din mensuplarından birine ait. İçine girilmiyor, ancak resmini buldum wikipedia’da.

Basilica di San Paolo fuori le mura (sur dışındaki San Paolo bazilikası), Porta San Paolo’nun 2 km güneyinde, Roma’daki 4 “Basiliche Papali” denen Papa tarafından kullanılan kiliselerden birisi. Vatikan City’deki San Pietro’dan sonra ikinci büyük kilise. Havarilerden San Paolo, ana altar altına gömülmüş. Havari Paolo, Tre Fontane denen yerde başı kesilmek suretiyle şehit edilmiş.

Porta San Paolo’dan kuzeybatı istikametinde, Terme di Caracalla’ya doğru eski su yolları (Aqua Claudia and Anio Novus) görülebilir. Su yolları Roma’ya Subiaco’dan su getirmek maksadıyla 52 yılında inşa edilmiş. Roma’ya Subiaco dışında çevre göllerden de su taşınmış (Lago Albano, Lago Bracciano). İmparator Contantine zamanında (306-337) şehirde 11 termal banyo, 926 hamam, 1212 çeşme ve havuz varmış.

Terme di Caracalla, Roma’daki en büyük halka açık termal banyolar. 217 yılında inşa edilmiş bir kompleks; içinde kütüphane, spor alanları, tiyatrolar var. 1600 kişiyi alabilecek büyüklükte.

Porta San Sebastiano, Via Cristoforo Colombo’yu Porta Ardeatina‘dan geçtikten sonra karşınıza çıkıyor. İtalya’nın güneyine kadar devam eden Via Appia Antica isimli antik yol buradan başlıyor. Via Appia Antica MÖ 312 yılında yapılmış! Kapının iç tarafında Arco di Druso görülebilir. Arco di Druso zafer takı, şehre su getiren su yollarının bir parçası. Porta San Sebastiano içinde surların tarihini konu alan bir müze var, Museo delle Mura. Müzeye girip, surların içindeki galeri boyunca yürüyebilir, kapının üstüne çıkıp Via Appia Antica boyunca Catacombs ve Domine Qua Vadis? isimli kiliseye doğru bakabilirsiniz.

Via Appia Antica

Piazza di San Giovanni in Laterano‘nun ortasında Roma’nın en eski sütunu dikilmiş durumda, Obelisco Lateranense. Roma’daki en uzun obelisk bu, tam 47 metre. 

Basilica di San Giovanni in Laterano, Katolik dünyasının en önemli kiliselerinden biri. İmparator Constantine tarafından 300’lü yıllarda yaptırılmış. 1309’da Papa iç çekişmeler nedeniyle Roma’yı terk edene kadar bu meydan ve kilise Papa’nın rezidansı ve baş-kilise olarak rol oynamış. Sonraki yıllarda da 1870’e kadar Papa’lar bu kilisede Papalık tacını almışlar. Kilisede görülmesi gerek epey obje var; imparator Constantine heykeli, senato binası “Curia”dan getirilen kapılar, zemin, havarilerden Peter ve Paul’a ait kafataslarının bulunduğu altar, altarın arkasındaki muhteşem mozaik, “terleyen mezar taşı” Papa Sylvester II’ye ait bu mezar taşı ne zaman bir papa ölse, gece ıslanırmış güya.

Basilica di San Giovanni in Laterano‘nun kuzeydoğu cephesinde küçük bir kilise var. Bu kilisede bütün Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen merdivenler var. Bu merdivenlere Scala Santa deniyor. Mermer basamaklar aşınmasın diye ahşap ile kaplanmış. Hikayeye göre bu basamaklar, imparator Constantine’nin annesi tarafından Kudüs’ten getirtilmiş ve Hz İsa (as)’nın yargılandığı yargıç Pontius Pilatus’un evine aitmiş ve Hz İsa (as) tarafından da kullanılmış. Yargıç Pilatus, İsa aleyhisselam’ı yargılamaktan kaçınmış ve davadan çekilmiş. Dindar Hıristiyanlar bu merdivenleri dizleri üzerinde sürünerek çıkıyor. Yukarıda “Sancta Sanctorum”, kutsalların en kutsalı denen bir altar (Santuario Scala Santa) ve Hz İsa (as)’a ait olduğu iddia edilen bir ikona var.

Scala Santa‘nın biraz güneydoğusunda Via Appia Nuova yolu üzerinde Porta San Giovanni‘yı göreceksiniz. Hemen sağ tarafta ise eski Porta Asinaria (eşekler kapısı) görülebilir. Gotlar 546 yılında Roma’yı istila ettiklerinde bu kapıdan şehre sızmışlar. İç tarafta da San Francesco d’Assisi’ye ait bir heykel var.

Doğuya doğru devam ettiğinizde Santa Croce in Gerusalemme kilisesine varıyorsunuz. Bu kilisede Katolik dünyasının en kutsal emanetlerinden biri mevcut. Altarın sol tarafındaki şapelde Hz İsa’nın taşıdığına inanılan haça ait bir tahta parçası var.

300 metre kadar kuzeye çıkınca Roma’daki surların en etkileyici kapısına varıyorsunuz, Porta Maggiore. Kapı iki yola geçit veriyor; birincisi Via Praenestina, doğuya doğru uzanan ve Palestrina’ya giden yol; ikincisi Via Labicana (şimdiki ismi Via Casilina), güneydoğu istikametinde uzayıp giden yol. Porta Maggiore, hem surların arasında bir kapı hem de su yolunun bir parçası. Kapıya bitişik çok ilginç bir mezar var. Büyük bir fırın şeklinde yapılmış bir mezar. Marco Virgilio Eurisace isminde bir fırıncıya ait. Kadın, kocası ölünce, ömür boyunca yaptığı işe uygun olsun diye böyle bir mezar yaptırmış, Sepolcro di Eurisace (sepolcro: tomb, mezar, türbe).

Eğer Termini istasyonunun raylarını solda bırakarak, Via di Porta Labicana üzerinde 500 metre kadar yürürseniz Porta San Lorenzo‘ya varıyorsunuz. Bu kapı aynı zamanda üç ayrı su yolunun bir parçası.

Yolunuza kuzeye doğru Viale Castro Pretorio üzerinden devam ederseniz, sağ tarafınızda Castro Pretorio adı verilen ve şimdi İtalyan ordusunun lojistik birimi olarak kullanılan askeri barakaları göreceksiniz. Antik Roma zamanında bu barakalar imparatorun koruma taburları için kullanılmış. 9 bin asker şehir içinde tutulsa bu sefer imparatora karşı tehdit oluşturuyorlarmış. Bu barakaların güvenlik taburları tarafından kullanılmasına 312 yılında imparator Constantine son vermiş.

Castro Pretorio’dan 400 metre sonra Porta Pia karşınıza çıkıyor. Michelangelo’nun eli buraya da değmiş, 1561 yılında. 1870’de İtalya’nın birliği için yapılan savaşta Kral Vittoria Emanuelle’nin birlikleri şehre bu kapıdan girmiş. Kapının tam karşısında Bersagliere denen özel İtalyan birliklerinin bir askerine ait heykel var. Porta Pia’nın içinde de bu birliğin tarihini anlatan Museo Storico dei Bersaglieri yer alıyor. Bersaglieri, başlarında taşıdıkları çalıhorozu denen siyah bir kuşa ait tüylerle tanınan keskin nişancı birlikleri. Kapının yanındaki küçük yapı İngiliz büyükelçiliğine ait klüp. Porta Pia’nın sol tarafında İngiliz büyükelçiliği var. 

Basilica Sant’Agnese fuori le Mura, Porte Pia’dan kuzeydoğu istikametinde Via Nomentana üzerinden 2 km kadar yürüdükten sonra karşınıza çıkıyor. Azize Agnes, 290’lı yıllarda yaşadığı tahmin edilen ve kilise tarafından “saint” ilan edilen, tecavüze direndiği için şehit edilen bir genç kız imiş. Mezarı olduğu tahmin edilen yere bu kilise inşa edilmiş. Kilisenin zemin katının altında catacomb yani yeraltı mezarı var. Kilisenin hemen arkasında ise imparator Constantine’in kızı Constantina’ya ait olduğu söylenen, daire şeklinde inşa edilmiş bir mezar daha var. Constantina da kilise tarafından “Azize ilan edilmiş. 

The Mausoleum of Santa Costanza

Porte Pia’dan 350 metre kuzeybatı istikametinde ilerleyince Porta Salaria‘ya varıyorsunuz. 1 km daha yürürseniz Porte Pinciana‘ya ulaşıyorsunuz. Porte Pinciana, 546 yılında yapılmış. Kapının önündeki Piazzale Brasile’nin karşısında Villa Borghese‘nin bir girişi bulunuyor. Villa Borghese, Roma’nın en büyük parklarından biri. Park ve bahçeler, Pincian tepesindeki Villa Borghese Pinciana için oluşturulmuş. Park içinde bir çok bina, galeri, havuz, gölet gibi yerler var. Parkın en doğu ucunda bulunan Villa Borghese Pinciana, bugün Galleria Borghese ismiyle bir sanat galerisine dönüştürülmüş durumda. Bernini’nin muhteşem heykellerini, Caravaggio’nun enfes tablolarını görebilirsiniz. 

Villa Borghese’nin merkezinde bulunan Piazza di Siena’da her yıl Mayıs ayının ilk haftasında Uluslararası Horse Show ve engelli at yarışları (Concorso ippico internazionale) organize ediliyor. Gran Premio Roma’da dünyanın her yerinden gelen at binicileri, atlarıyla birlikte yarışmalara katılıyor. Parkın 9 girişi var, ancak bunların bir kaç tanesi görmeye değer: Porta Pinciana girişi, Trinità dei Monti merdivenleri, Pincio tepesinden Piazza del Popolo’ya inen giriş, bir de Piazzale Flaminio girişi.

1550’lerde Papa’nın yazlık villası olarak inşa edilmiş olan Villa Giulia, bugün Museo nazionale etrusco (ETRU) ismi ile Etrüsk medeniyetini konu alan bir müze.

Villa Medici ise bugün Roma Fransız Akademisi haline dönüştürülmüş.

Parkta bugün Bioparco ismini almış olan büyük bir hayvanat bahçesi ile Museo civico di zoologia ismi ile bir doğa tarihi müzesi var. 

Wikipedia Villa Borghese

Villa Borghese’den Piazza del Popolo’ya inerken geçilen teras (Terrace Pincio) üzerinden meydanın enfes bir panoraması görülebilir. Piazza del Popolo, Roma’nın en güzel meydanlarından biri. Popolo, halk anlamına geliyor. Castel Sant’Angelo’nun biraz kuzeyinde, Tevere nehrinin doğu yakasında kalıyor. Meydanın ortasında MÖ 10 yılında Mısır’dan getirilmiş olan büyük bir obelisk (dikilitaş) var. Dikilitaşın dört tarafında, Fontana dei Leoni denilen aslanlı çeşmeler var.

Piazza del Popolo’nun kuzeyinde Basilica Parrocchiale Santa Maria del Popolo denen kilise var. Bu kilisede Caravaggio, Bernini ve Raffaello’nun masterpiece diyebileceğimiz en muhteşem eserleri bulunuyor. Cappella Chigi ve Cappella Cerasi isimli şapel dedikleri kubbeli dua yerleri Roma çapında sanat değeri açısından en önde gelenlerden kabul ediliyor. 

Meydanın güneyinde ikiz kiliseler var, batıdaki Santa Maria dei Miracoli, doğudaki Santa Maria in Montesanto, 1600 yıllarda Bernini tarafından tamamlanmış. İki kilisenin ortasından Piazza Venezia’ya kadar 1.5 km dümdüz uzanan Via del Corso başlıyor. Via del Corso’nun sağ ve solundan pergelin iki kolu gibi uzanan caddeler dümdüz, sağdaki (Via del Babuino) İspanyol merdivenlerine, soldaki ise (Via di Ripetta) Piazza Navona’ya kadar devam ediyor. Piazza del Popolo’nun kuzeyinde ise, Porta del Popola’dan başlayan Via Flaminia, eski Roma konsüller yolu olarak biliniyor ve Tevere nehri üzerindeki tarihi köprü Ponte Milvio’ya kadar devam ediyor. 

Piazza del Popolo’nun kuzeyindeki Porta del Popolo veya Porta Flaminia, dış tarafı Michelangelo, iç tarafı ise Bernini tarafından dizayn edilmiş.

Piazza del Popolo’dan çıkıp Tevere nehri boyunca uzanan Lungotevere üzerinde güneye yürümeye başlıyoruz. Burası Augusta. Ponte Regina Margherita köprüsünden 500 metre kadar güneye inince, sol tarafınızda imparator Augusto’nun anıt mezarını göreceksiniz (Mausoleo di Augusto), sağınızda ise Museo dell’Ara Pacis var. Ara Pacis denen barış sunağı  burada. MÖ 14’de Augusto, İspanya’ya karşı zafer kazanıp Roma imparatorluğuna barış günlerini getirince, Senato tarafından yaptırılmış. Hala orijinal parçaları mevcut.

Ara Pacis’den sonra Lungotevere üzerindeki Tevere nehrinin geçen ilk köprü Ponte Cavour. Ponte Cavour karşısında bütün haşmetiyle Adalet sarayı (Palazzo di Giustizia – Corte Suprema di Cassazione) yer alıyor. İkinci köprü olan Ponte Umberto I’den sonra Ponte Sant’Angelo köprüsüne varıyorsunuz. “Ponte”, zaten köprü demek, ama ben ismin orijinalliğini korumak için Türkçe “köprü” kelimesini ilave ederek kullanıyorum. Köprü üzerindeki 10 melek heykeli Bernini ve öğrencileri tarafından yapılmış. Köprüyü geçince Castel Sant’Angelo’ya ulaşıyorsunuz. Bu kalenin hikayesini daha önce anlatmıştım. Kale şu anda askeri müze olarak düzenlenmiş durumda (Museo Nazionale Militare Di Arte).

Castel Sant’Angelo’dan Gianicolo tepesine yürüyoruz. Yolumuz üzerinde 1439’da inşa edilmiş olan Chiesa di Sant’Onofrio var. Tepeye vardığımızda Roma ve Trastevere’nin enfes bir manzarasını seyretme imkanımız var. Piazza del Gianicolo’dan daha önce bahsetmiştim. Garibaldi heykelini arkamızda bırakarak Porta San Pancrazio‘ye ilerliyoruz. Aşağı devam edip Villa Sciarra’yı geçip Porta Portese‘ye varıyoruz. Porta Portese, Pazar günleri kurulan pazar ile meşhur. Köprüyü geçip sağa dönüyoruz, 300 metre kadar sonra Via Nicola Zabaglia istikametine dönüyoruz. Bu cadde bizi Monte Testaccio tepesine götürüyor. Bu tepe çöplerden oluşmuş suni bir tepe. Antik Roma zamanında şehre gelen ticari tekneler, çöplerini ve kap kacaklarını buraya boşaltıyorlarmış. Monte Testaccio güneyinde askeri mezarlık var. Bunun doğu tarafında ise Cimitero Acattolico yani Katolik olmayanlara ait bir mezarlık var. Bu civarda bazı tanınmış şahıslara ait anıt mezarlar yer alıyor. 

Mezarlığın bitişinde sur boyu yürüyüşümüz başladığımız yerde yani Porta San Paulo’da bitiyor.

Translate »