Skip to content

Ballıkayalar (28 Aralık 2002)

Cumartesi sabahı Eskihisar’da Serkan’la buluştuk. Yanımızda İclal de var. Sema’nın izni ile doğaya bizim kadar meraklı olan İclal büyük bir mutlulukla bu aktivitemize katıldı. Feribottan indikten sonra Serkan’ı beklerken bir ağaç kenarında oturup çekirdek ile vakit geçirmeye başladık.
Serkan geldikten sonra önce Gebze’ye giden bir minibüse bindik. Gebze’de başka bir minibüse binerek, Gebze’den İzmit’e doğru eski yoldan 5-6 kilometre uzaklıkta olan Tavşanlı köyüne gittik. Tavşanlı’dan kanyona doğru yürümeye başladık. Köyden aşağılara kıvrıla kıvrıla giden yolda bir saate yakın bir yürüyüş yaptık. Islak ve çamurlu tarlalara girdik. Ballıkayalar mevkiine vardığımızda önce derenin oluşturduğu enfes manzaralı bir göletle karşılaştık. Gölette ördek ve kazlar yüzüyordu. Göl kenarına çok hoş bir lokanta yapmışlar. Burada biraz vakit geçirdik. Resim çektik, ördeklerle eğlendik.
Ballıkayalar denen yer küçük bir derenin etrafını örmüş, profesyonel ve amatör dağcılar için çok uygun tırmanma parkurları olan, her seviye ve yaşta insanın dere içinde ve kenarında yürüyebileceği yürüyüşe uygun enfes bir mevki. Sarp kayaların güzelliğini içimize sindire sindire yürümeye başladık.
Lokanta sahibine ait olduğunu tahmin ettiğimiz bir köpek bizimle birlikte gelmeye başladı. Bu köpeğin buraya gelenlere yardım etmek için yetiştirildiğini hissettirecek kadar sadık, güzel, kuvvetli, cana yakın olması bizi çok şaşırttı. Gün boyunca, hatta minibüse binene kadar bize eşlik eden köpek içimizde böyle bir köpeğe sahip olma arzusunu uyandırdı. Köpekle baş başa resimler çektik.
Ballıkayalarda yürümek çok zevkli bir işti. Havanın soğuk olması ve ıslanmayı göze almamamız yürüyüşümüzü kesmedi. Ufak tırmanışlarla yolumuza devam ettik. Bir süre sonra artık suya girmeden ilerlemek imkânsız hale gelmeye başladı. Çünkü suya girmezseniz çok dik kayaları tırmanmanız gerekiyordu. Birkaç tanesini tırmandık. Ama kayaların rutubetli ve kaygan olması, yanımızda tecrübesiz birisinin olması, onun sorumluluğunu da üzerimize almamız bizi bir yerde durmak zorunda bıraktı. Kenardaki tabiat örtüsü de içinden geçilmeyecek kadar sık ve çalılıktı.

Enfes bir ortamda kahvelerimizi içtikten sonra geri dönmeye başladık. Geri dönerken ileride sipsivri baca gibi uzanan yüksek bir kaya gözümüze çarptı. Kaya sanki uzaktan gelin diye haykırıyor gibiydi. Ben, kayanın üzerinde çekirdek yemeye gidiyorum diyerek cevap beklemeden tırmanmaya başladım. Kayanın yanına geldiğimde arkasının çıkmaya çok uygun olduğunu, ancak ön taraftan bunun görünmediğini ve tehlikeli ve çok dik bir kayaya benzediğini gördüm.

Öne doğru aşağıya bakmadığınız sürece arka tarafından çok rahat tırmanılabilecek bu kaya, ters bir hareket ve ayak kaymasının insanın hayati bir düşüş yapmasına sebep olabilecek türde dikti. Biraz sonra Serkan da yanıma geldi. İclal gelmeye niyetlenmişti, ama benim sakın gelmeye kalkışma, aşağıda bekle diye bağırmam üzerine vazgeçmek zorunda kaldı. Tepede Serkan’la adetten olduğu üzere çekirdeklerimizi çıtlamaya başladık. İclal de aşağıdan bizim resimlerimizi çekiyordu. Kayadan aşağıya doğru ve karşıda çok güzel manzaralar vardı ve hatta karşı kayalarda iple kaya tırmanışı yapan bir ekip vardı ki, bu iş bizim oldukça ilgimizi çekmişti.

Aşağı indiğimizde İclal, kendisine izin vermediğim için fena halde bozulmuştu. Ama yapacak bir şeyim yok, onun ters bir hareketle düşmesinin hesabını veremezdim ve vicdani bir yükümlülük altına da girmek istemiyordum.

Başladığımız noktaya geri döndük. Burada kısa bir mola verip ördekleri besleyen çocukları seyrettik ve geldiğimiz yolu yukarı doğru tırmanmaya başladık. Köpek hala yanımızda bizimle birlikte yürüyordu. Köye vardık, cami çeşmesinde elimizi yüzümüzü yıkadık. Minibüse binmek için beklemeye başladık. Köpek de bizimle birlikte bekliyordu. Minibüse bindiğimizde ise arkamızdan koşuyor, sanki beni niye bıraktınız der gibi bize sitem ediyordu.

Bu gezi de manzarası ile bizi büyüleyen, köpeğin arkadaşlığı ile unutulmayacak bir gezi olmuştu bizim için.

Translate »