Ballıkayalar (28 Aralık 2002)
Enfes bir ortamda kahvelerimizi içtikten sonra geri dönmeye başladık. Geri dönerken ileride sipsivri baca gibi uzanan yüksek bir kaya gözümüze çarptı. Kaya sanki uzaktan gelin diye haykırıyor gibiydi. Ben, kayanın üzerinde çekirdek yemeye gidiyorum diyerek cevap beklemeden tırmanmaya başladım. Kayanın yanına geldiğimde arkasının çıkmaya çok uygun olduğunu, ancak ön taraftan bunun görünmediğini ve tehlikeli ve çok dik bir kayaya benzediğini gördüm.
Öne doğru aşağıya bakmadığınız sürece arka tarafından çok rahat tırmanılabilecek bu kaya, ters bir hareket ve ayak kaymasının insanın hayati bir düşüş yapmasına sebep olabilecek türde dikti. Biraz sonra Serkan da yanıma geldi. İclal gelmeye niyetlenmişti, ama benim sakın gelmeye kalkışma, aşağıda bekle diye bağırmam üzerine vazgeçmek zorunda kaldı. Tepede Serkan’la adetten olduğu üzere çekirdeklerimizi çıtlamaya başladık. İclal de aşağıdan bizim resimlerimizi çekiyordu. Kayadan aşağıya doğru ve karşıda çok güzel manzaralar vardı ve hatta karşı kayalarda iple kaya tırmanışı yapan bir ekip vardı ki, bu iş bizim oldukça ilgimizi çekmişti.
Aşağı indiğimizde İclal, kendisine izin vermediğim için fena halde bozulmuştu. Ama yapacak bir şeyim yok, onun ters bir hareketle düşmesinin hesabını veremezdim ve vicdani bir yükümlülük altına da girmek istemiyordum.
Başladığımız noktaya geri döndük. Burada kısa bir mola verip ördekleri besleyen çocukları seyrettik ve geldiğimiz yolu yukarı doğru tırmanmaya başladık. Köpek hala yanımızda bizimle birlikte yürüyordu. Köye vardık, cami çeşmesinde elimizi yüzümüzü yıkadık. Minibüse binmek için beklemeye başladık. Köpek de bizimle birlikte bekliyordu. Minibüse bindiğimizde ise arkamızdan koşuyor, sanki beni niye bıraktınız der gibi bize sitem ediyordu.
Bu gezi de manzarası ile bizi büyüleyen, köpeğin arkadaşlığı ile unutulmayacak bir gezi olmuştu bizim için.