Skip to content

İnebeyli - Taşağıl yürüyüşü (15 Ocak 2005)

Bu gün geç bir vakitte kalkmanın gecikmişliği ve paniği ile ne yapacağımızı düşünüyoruz. En azından kısa bir yürüyüş yapıp vücudumuzdaki zehiri atmak istiyoruz.

Saat öğleden sonra iki buçuk gibi (yani hava kararmasına 3 saatten az bir vakit kala) Karamürsel’de SSK hastanesinin önüne arabayı bıraktık. Yukarıya Karaahmet-­li’ye doğru yürümeye başladık. Yağmur yağıyor, hava oldukça soğuk. Giyebildi-­ğimiz her şeyi giydik üzerimize.

Yukarıya çıkan yol bizi rahatsız edip batmaya başlayınca yolu kısaltacağını düşündüğümüz bahçelerin içine giriyoruz. Tabii bahçelerin sürülmüş toprağı tam bir balçık durumunda. Ayakkabılarımız batıyor, çamurdan zorlukla taşınabilecek kadar ağırlaşıyorlar zaman zaman. Bata çıka Karaahmetli köyüne vardık.

Karaahmetli içinde İznik yolundan sağa sapan bir yol var. Bu yol İnebeyli köyü üzerinden, Atınova-Valideköprü arasındaki Bağdat restorana çıkıyor. Karaahmet­li’den 2 kilometre kadar aşağıda olan İnebeyli köyüne girişte hava karardı. Yorgunluktan köy mezarlığının içinde (evet içinde, çünkü mezarlık içindeki ağaçlar enfes sarı yapraklarını dökmüşler, harika bir manzara oluşturmuşlardı) mola verdik. Burada ıslanmayan yerlerimizi de bir güzel ıslattıktan sonra İnebeyli köyüne girdik.

Köyde akşam namazından çıkan köylü dayılara aşağıya giden yollardan hangisinin Bağdat restorana çıktığını sorduk. Köylü inanamaz bakışlar ve binbir soru bombardımanı içinde bize yolu gösterdi. Meraklı köylülerin elinden kendimizi zor kurtarıp karanlık içinde kaybolan toprak yola vurduk. Köylülerin demesine göre oraya varamazmışız, çok uzakmış, hem de bu havada gece vakti. Neyse bunlara kulak verecek olsak hiçbir yere gidebileceğimiz yok. Elimizde Bağdat restoranın daha önceden alınmış GPS mevkisi var. İnebeyli’den 5 kilometre civarında bir mesafe gösteriyor. Tabii kuş uçumu.

Islak ve çamurlu yolda, nereye bastığımızı görmeden yürümeye başladık. Yol gecenin içinde kıvrıla kıvrıla uzayıp gidiyor. Bağdat restoranın GPS üzerinde görünen mesafesi hiç değişmiyor gibi, olduğu yerde duruyor. Sanki hiç yürümüyormuşuz gibi. Yol o kadar dönüyor ki, mesafe sanki hiç kısalmıyor. Çok uzun bir yürüyüşten sonra, daha önce yerini bile bilmediğimiz bir köye vardık. Bu köyün daha sonra Taşağıl köyü olduğunu öğreniyorum. Yağmurlu gecede sokaklarda hiç kimse yok, köpekler bile bir yerlere girmişler. Köy kahvesi insanlarla dolu. Biz ise ıslanmayan bir yerimiz kalmamış vaziyette, her yanımız çamur, eller tutmadığı için çekirdek bile yiyemiyoruz. Cebimden çıkardığım nemli sigaramı zippo çakmak yanmadığı için yakamıyorum. Çantanın derinliklerindeki yedek çakmağı çıkarıp sigaramı yaktım. Sigara o kadar nemlenmiş ki, birkaç nefes çektikten sonra ortadan ikiye ayrılıverdi.

O sırada telefon çaldı. Bu mucizevî alete her zaman hayran olmuşumdur. Dağın başında insana candan bir dost gibi gelen telefon sesine ulaşmam uzun bir süre aldı. Telefonu sarılı olduğu naylonların içinden çekip çıkarıp, arayanın kardeşim Levent olduğunu gördüm. Zaten bir süredir acaba Levent’i arayıp bu gece film seyretmeye davet etsek mi diyorduk. Gelirken yoldan bizi alacaktı tabii de, bunu da kendimize yediremiyorduk.

Levent, bu gece eşinin bir yakının doğum günü nedeniyle Karamürsel’e geleceklerini, dönüşte bizde kalmak istediklerini söyledi. Bu şahane duruma hemen cevap vererek, gelmelerini ama durumumuzun vahim olduğunu, hemen yola çıkmazlarsa birazdan donup öleceğimizi söyledim. Levent dükkânı kapatıp hemen yola çıkacağını söyledi.

Telefondan kısa bir süre sonra Taşağıl köyünden aşağıya inerek, Altınova-­Valideköprü yoluna vardık. Bağdat restorana hala yaklaşamamıştık. Yol yukarılardan dönerek geliyor, Bağdat restoran ise hep aynı mesafede gözüküyordu. Hesabımıza göre Altınova’ya on kilometre kadar yol kalmıştı. Bu da iki saatten biraz az bir zaman demekti. Hiç kesilmeden yağan yağmur altında yürümeye devam ettik.

Bir süre sonra Bağdat restoranın yanından geçtik. Her zaman etrafta olan restoranın köpeklerinin de bu yağmurda kulübelerinde kalmayı tercih etmeleri güzel bir şanstı. Kaynak suyuna vardık. Çeşmenin yukarısında minibüs durağı niyetine dört bacak üzerine bir eternet koyup yağmur almayan dört tarafı açık bir barınak yapmışlar. Kaynak suyunda ellerimizi yıkayıp barınağın altına girdik. Termosu çıkarıp birer çay koyduk. Birer nemli cigara yakıp büyük bir mutluluk içinde çayımızı içip, cigaralarımızı tüttürdük. Bu kadar yorgunluk ve soğuğun üzerine, bu çayın keyfi bambaşka bir lezzet veriyordu insana.

Birkaç gün önce Haldun Aydıngün’ün “Benimle dağa çıkar mısın?” kitabında şu halimize uyan çok latif bir felsefe okumuştum. Antik Yunan düşünürlerinden Epikür, insanın hayatında zevki araması gerektiğini savunuyor, ancak zevki tembellikten kesin hatlarla ayırıyordu. Çünkü gerçek zevklerin ancak çabayla ve terlemeyle kazanılabileceğini söylüyordu. İşte şu anda yaşadığımız bu tarife uyan “gerçek bir zevk”ti.

Levent’le konuştuktan sonra bir saatten biraz fazla zaman geçmişti. Artık gelmeleri gerekiyordu. Levent’in yolu uçarak geleceğini tahmin ediyorduk. Araba yerine Levent’e gaz vermek daha fazla işe yarıyordu her zaman. Hadi Levent çabuk, donmak üzereyiz!!

Bir süre daha yürüdük. Altınova’ya beş kilometre kadar bir mesafe kalmıştı. O sırada Levent gözüktü. Bütün çamurumuzla sıcacık arabanın içine balıklama daldık. Levent’in gelmesi sadece beş kilometrelik bir mesafenin kurtarılması demek değildi elbette. Altınova’dan minibüse binip Karamürsel’e gitmek ve arabayı almak gerekiyordu. Bu halimizle minibüse binmek de oldukça komik olacaktı. Teşekkürler Levent.

Yürüyüşe başladığımız yer:

40 41.261K – 029 35.557D, 38 m, 14:46

Aşıklar tepesi:

40 40.029K – 029 35.128D, 348 m, 16:12

Karaahmetli – İnebeyli sapağı:

40 39.138K – 029 34.445D, 353 m, 16:42

İnebeyli:

40 38.661K – 029 33.038D, 246 m, 17:18

Akağıl:

40 38.571K – 029 30.965D, 212 m, 18:09

Bağdat restoran:

40 38.378K – 029 30.275D, 39 m, 18:54

Kaynak suyu:

40 38.555K – 029 29.950D, 36 m, 19:05

Translate »