Skip to content

Makedonya, İkinci Giriş

Prizren’den Kalkandelen (Tetovo) 111 km. Kalkandelen, Makedonya’nın önemli şehirlerinden biri. Burada küçük araştırmamızla görmeye değer iki yer tespit ettik. Birincisi Alaca cami. Bu camiye, Paşa camii de deniyor. Böyle bir cami ben hayatımda hiç görmedim. Bu kadar zarif, renkli, hoş, bir çiçek hüviyetinde bir cami ile karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Tayfur’un sözleri ile: “1438’de Hurşide ve Mensure adlı kız kardeşler tarafından yaptırılmış, eşine rastlamak mümkün olmayacak derecede çok süslü bir cami; kız kardeşler de hemen bahçesinde yatıyor.”

Kalkandelen’in en meşhur ikinci yeri de Harabati Baba Tekkesi. Bu tekke 1538’de Anadolu’dan gelen Kanuni’nin ilk eşinin ağabeyi olduğu söylenen bir Bektaşi şeyhi tarafından, Bektaşi dergahı olarak kurulmuş. Ondan postu devralan Malatya’dan göçen Harabati Baba burayı tekke haline dönüştürmüş. Yugoslavya döneminde otel olmuş, lokanta olmuş, eğlence mekanı olmuş, ama sonra aslına dönmüş. Mekanın arka tarafında ilginç bir baraka var. Bektaşilik bu barakada çok canlı bir şekilde devam ediyor. Bahçede bir çardak var. Giriş kapısının üzerinde enfes bir hatla “Yâ müfettiha’l ebvâb, iftah lenâ hayra’l bâb” yazılmış. Yani “Ey bütün kapıları açan (Rab), bize hayır kapısını aç” diye nefis bir dua. Bu mekan beni çok etkiledi. Her ne kadar, bir süre diskotek olarak bile kullanılmış olsa da insanı sarıp kuşatan manevi bir hava devam ediyor gibi geldi bana. Belki de çardak girişinde yazan dua beni başka alemlere götürdü. Ne yazık ki akşam olmak üzere idi, yorgunluk bastırdı, hemen sokağın karşısında birer kahve içip biraz soluklandık.

Ohri’ye intikalimizi Tayfur’un kaleminden alıntılarla süsleyeyim. Yine gün batarken Ahmet’in anı ve fıkraları eşliğinde Ohri yoluna düştük. Yol üzerinde Gostivar şehrine uğradık.

Bir süre sonra yolumuzun ne kadar uzun, yol şartlarının ne kadar zor ve gecenin ne kadar karanlık olduğunu anladığımızda sızlanmak yerine zorlu virajları iki navigasyon cihazından takip ederek şoförümüzü yol hakkında iki ağızdan bilgilendirmeye başladık.

Bu arada Ahmet de muhabbettin dozajını iyiden iyiye artırdı, yoksa yolun çekilecek hali kalmamıştı. Bir ara daimi şoförümüz Engin kısa-uzun far kumandalarını karıştırıp, istem dışı olduğunu düşündüğümüz şekilde farları tamamen kapattığında elektrik arızası düşüncesiyle yüreğimiz ağzımıza geldi; zira gece katran karası ve yolun emniyet şeridi olmadığı gibi ıssızlık korkutucu boyuttaydı. Neyse ki farlar 2 saniye sonra yanınca içimiz biraz rahatladı.

Ohri‘ye gece vardık ve doğruca otele yollandık. Otel gölün hemen kenarında, enfes bir manzara var. Gece yorgunluktan, biraz balkon sefası, biraz çay faslından sonra herkes istirahate çekildi. Ertesi güne erken tertemiz göl havası ile başladık. Son gün yolumuz uzun olduğundan Ohri’yi çok süratli olarak turladıktan sonra tekrar yola koyulduk. Esasında Ohri Makedonya’nın en turistik ve en güzel şehirlerinden biri. Bu da 500 seneden fazla Osmanlı idaresinde kalan mahzun bir şehir. Keşke daha fazla zamanımız olsaydı. 

Makedonya’da son durağımız Manastır, Makedonya dilinde Bitola. Makedonya’nın ikinci büyük şehri ve aynı zamanda ekonomi ve sanayi merkezi imiş. Tam 530 sene Osmanlı idarisinde kalmış. İttihat ve Terakki’nin en önemli merkezlerinden biri. Buranın bizim için çok önemli bir yanı da Atatürk’ün burada Askeri İdadi’de yani askeri lisede okumuş olması. 1898 yılında buradan mezun olmuş. Maalesef burada da fazla zamanımız olmadığından şehri gezemedik. Sadece Askeri İdadi’yi gezip hatıra defterini imzaladık ve Yunanistan’a doğru hareket ettik.

Alaca cami / Kalkandelen
Harabati Baba Tekkesi / Kalkandelen
Ohri
Manastır

Orjinaller burada

Translate »