Skip to content

Bulgaristan

Sabah Burgaz gölü çevresinde hızlı bir tur attıktan sonra sahil yolunu takip ederek 35 km kuzeydeki tarihi Nessebar şehrine ulaştık. 

Nessebar; Bizans zamanından kalma, dar bir yoldan ana karaya bağlı bir yarımada üzerine kurulmuş, “Karadeniz’in incisi” olarak anılan, antik, şirin, çok orijinal bir şehir. 

Nessebar’dan sonra kuzeye devam ettik. 100 km sonra Varna‘dayız. Bir İtalyan pizzacıda yemekten sonra Draçki torpido botunun müze haline getirilmiş halini gördük. Draçki, 1912’de Hamidiye kruvazörünü torpilleyen gemi. Hamidiye ağır yaralı olarak İstanbul’a dönmeyi başarmış ve onarıma alınmış, daha sonra da göreve dönmüş, Draçki de kahraman gemi olarak Bulgar tarihinde yerini almış. Varna’da dışarıdan da olsa Deniz müzesini ve tarihi tren garını da gördük.

Varna’dan sonra batıya Şumnu’ya devam ettik. Şumnu‘da Bulgaristan’ın en büyük, Balkanların Selimiye’den sonra ikinci büyük camisi var. Tombul caminin kapısında 1744 tarihi var ve banisi olarak da Şerif Halil Paşa kaydedilmiş. Biz ziyaret ettiğimizde restorasyon nedeniyle kapalı idi, ancak daha sonra açılmış herhalde. Bu latif ve güzel cami, böyle yalnız başına, cemaatsiz, yıkık dökük iç parçalayıcı idi.

Akşama doğru Silistre‘deyiz. Buruk bir hava, soğuk bir rüzgar ve Tuna nehri… Silistre ve Tuna nehri, çok acılar, ağlamalar, kan ve gözyaşı görmüş. Tuna, çok büyük bir nehir, savaşların doğal sınırı, geçilmesi çetin bir su yolu. Silistre’nin hemen içinde Romanya-Bulgaristan sınır kapısı var. Avrupa Birliği vatandaşı olmayanlara bir takım zorluklar çıkarsalar da sınırı geçtik ve iki saat sonra Köstence’de otelimizdeyiz.

Burgaz
Nessebar
Varna
Şumnu
Silistre

Orjinaller burada

Translate »