Skip to content

İstanbul Kaçamakları-4

2012 - 2016

Kariye Müzesi
3 Nisan 2014

Kariye müzesi / camisi, Tekfur sarayından Edirnekapı’ya doğru giderken soldaki sokaklardan birinde. Ben gittiğimde hâlâ müzeydi. Kariye camisi, Bizansın en eski kiliselerinden biri ve içindeki freskler, ikonalar, mozaikler dünya çapında ünlü. Fetihten 58 yıl sonra camiye dönüştürülmüş, ancak ikonalar tahrip edilmeden ince bir sıva ile kapatılmış. Bu sayede hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiş. Kilisenin orijinal ismi Chora Church. “Chora”, Grekçe “Kırsal alan, şehir dışı” demekmiş. 1948’de müzeye dönüştürülmüş. Benim ziyaretimden sonra kapandı ve yıllar boyu kapalı kaldı. En sonunda herhalde 2019’da tekrar camiye dönüştürülme kararı alınmış. Fresklerin de sadece ibadet zamanı otomatik perdeyle kapatılması için bir tertibat yapılmış. Bence abesle iştigal. Bir sürü lüzumsuz para harcayıp otomatik perdeler yapmışlar. Yani müze olarak kalsaydı, bir kültür zenginliği kabul edilseydi, namaz kılacak yer bulamayacak mıydık? Sadece reklam ve propaganda maksatlı bir hamle bence. 

Kilisenin freskleri gerçekten enfes. Hz İsa (as)’ın hayatından kesitler var. En çok dikkatimi çeken, hazine görevlisi memurun Kariye kilisesinin maketini Hz. İsa (as)’a sunduğu fresk.

41.03120, 28.93909

Kariye caminin hemen yanında sahabeden Ebu Said el-Hudri’nin kabri var. Kitabesinde Muaviye zamanında İstanbul önlerine gelen ordunun içinde o da varmış ve burada şehit düşmüş diyor.

Şehzadebaşı
14 Nisan 2014

Atatürk bulvarı üzerinde, Haşim İşcan alt geçidinden geçince sağ taraf Şehzadebaşı oluyor. Sola giderseniz Fatih camiine varırsınız. Buralarda görecek o kadar çok şey var ki. 

İlk önce Burmalı Mescid’den başlayalım. Saraçhane parkının hemen içinde, İstanbul’daki tek burmalı minareye sahip cami. 1540’da Mısır kadılarından biri tarafından yaptırılmış. Çok ilginç bir minaresi var.

41.01454, 28.95633

Burmalı Mescidin 100 metre ilerisinde Şehzade Camii var. Kanuni Sultan Süleyman’ın pek sevdiği oğlu Mehmet, Manisa’da sancak beyi iken genç yaşta vefat etmiş. Kanuni, Mimar Sinan’a oğlu için bir türbe yapmasını istemiş. Büyük Mimar, çıraklık eserim dediği buradaki külliyeyi yapmış. Yapım tarihi 1543 ile 1548 arası. Şehzade caminin bahçesinde Şehzade Mehmed’in kardeşi Cihangir ile birlikte medfun olduğu türbe var. Şehzade caminin enfes iki adet minaresi var. İnsan bakmaya doyamıyor. Sinan’ın diğer camilerinde böyle bir tezyinat yok. 

41.01361, 28.95739

Şehzade camiinden çıkınca Dede Efendi caddesinin atlayınca karşınızda Damat İbrahim Paşa camiini görüyorsunuz. III.Ahmed’in meşhur sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720’de yaptırılmış. Kendisi de caminin haziresinde medfun.

41.01313, 28.95793

Sarıyer'de enfes bir yürüyüş
31 Mayıs 2014

Sarıyer’de neler var, ne güzel sokaklar, ne enfes köşeler var. Bu bölgeyi yürüyerek gezmek şart. Dinlene dinlene, içine çeke çeke gezeceksiniz. Çok güzel, çok zengin, çok renkli… Boğaz’ın güzelliğini söylemeye gerek bile yok. Fotoğraf karesine giren deryadan bir kaç katre.

Sarıyer deyince aklıma gelen bir fıkra var, anlatmadan geçemeyeceğim. Çocuk acemi birliğini bitirmiş askerlik yapacağı yeri seçmek üzere kura çekiyorlar. Bölük komutanının elinde torba, askerler birer birer geliyor, elini torbaya daldırıp bir yer çekiyorlar. Bizim oğlan da İstanbul’dan Sarıyerli. Sıra bunda. Geliyor bölük komutanın karşısında, heyecanlı, komutanım diyor, içimde bir his var, biliyorum, Sarıyer çıkacak. Elini daldırıp daldırıp çıkarıyor, bir türlü karar veremiyor. Sonunda komutanım benim yerime siz çekin, biliyorum, hissediyorum, Sarıyer çıkacak diyor. Komutan lâ havle çekip elini daldırıyor torbaya, çekiyor bir tanesini, sonra oğlana dönüyor, oğlum diyor, “Sarıyı tutturdun da kamışı nerene sokacaksın bilemiyorum!”.

Benim rahmetli babam, hemen ikinci dünya savaşından sonra 1946-50 arası tam 4 yıl askerliğini Sarıkamış’ta yapmış, anlatır dururdu Sarıkamış’ın soğuğunu. Sonunda canım abime de Sarıkamış çıktı. Bir gün izne gelmişti, mevsim kış, kapkara olmuş. Meğer beyaz karın üzerinde güneş, yaz güneşinden beter yakarmış insanı. (Tabi bu fıkradaki oğlan abim değil).

Sultanahmet civarı ve Topkapı Sarayı
8 Haziran 2014

Topkapı Sarayına girdiğinizde başka bir boyuta geçiyorsunuz. Topkapı çok mütevazi bir mekan. Duvar süslemelerine çini hakim. Enfes hatlarla yazılmış ayetler, hadisler her an insana kim olduğunu ve dünyadaki amacının ne olduğunu hatırlacak şekilde her yere nakşolunmuş. Böyle bir ortamda zevk ü sefaya dalıp sefih bir hayat yaşamak neredeyse mümkün değil. Hayali harem romancılarının kendi fantezi dünyalarını yansıttıkları romanlarla buraları değerlendirirseniz baştan kerterizi yanlış almışsınız demektir. Yol aldıkça hatanız artar. Bu mütevazi mekanda yaşayanlar, Türkiye’nin 20 katı büyüklüğünde bir coğrafyayı, telefonsuz, telgrafsız, internetsiz, uçaksız, trensiz, arabasız idare etmiş, hem de nasıl? Her yere medeniyet götürmüş, külliyeleri, vakıfları, yolları, köprüleri, kervansarayları ve bütün kültür birikimi ile gitmiş gittiği yerlere.

Topkapı sarayının dış kapısından girince hemen sol tarafta Aya İrini kilisesi (Hagia Irene) var. Azize İrini ya da kutsal barış anlamlarına geliyormuş. Ayasofya ile yaşıt bu kilise. En önemli özelliği, fetihten sonra Topkapı sarayının surları içinde kaldığından camiye çevrilmemiş. Cephane ve silah deposu olarak kullanılmış ve çok iyi bir şekilde korunmuş.

Sonra dış avlu, iç avlu derken Topkapı sarayına varıyorsunuz. Sözü resimlere ve detayları da kitaplara bırakalım ve büyülü dünyaya dalalım.

Arkeoloji Müzesi

Topkapı Sarayından Ayasofya’ya çıkınca hemen sağ tarafta Soğuk Çeşme sokağı var. Harika bir sokak bu. Eski Osmanlı evlerini restore edilmiş şekilde görebilirsiniz. Buradan aşağı inip sağda Arkeoloji Müzelerine ulaşabiliyorsunuz. Bu üçlü (Arkeoloji müzesi, Eski Şark Eserleri müzesi ve Çinili Köşk) Osmanlı’nın ilk müzesi olarak 1869’da açılmış ve Aya İrini’de biriktirilmiş olan tarihi eserler buraya taşınmış. Ancak modern bir müze hüviyetine Osman Hamdi Bey’in 1881’de müze müdürü olarak atanmasından sonra kavuşmuş. Osman Hamdi Bey malum, meşhur “Kaplumbağa Terbiyecisi” resmini çizen ressam. Müze müdürü olarak 29 yıl görev yapmış burada. Arkeoloji müzesi, sahip olduğu eserler bakımından dünyanın en zengin bir kaç müzesinden biri. Örnek olarak İskender’in dünyaca meşhur lahdi burada. Ancak beni en çok çarpan şey ne oldu, biliyor musunuz? Kadeş Antlaşmasının orijinal metni. Kadeş savaşı, MÖ 1258’de Hitit kralı ile Mısır firavunu arasında cereyan etmiş. Birisi III.Hattuşili, diğeri ise II.Ramses. Kadeş Antlaşması, bu savaşa son veren ve tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma. Yaklaşık 3300 yıl önce imzalanan antlaşmanın tercüme edilen metnini okuduğunuzda, bu insanların medeniyet seviyesinin bizden hiç farklı olmadığı kanaatine varıyorsunuz. Bahsetmeden geçemeyeceğim bir eser daha var. Babil Kralı Hammurabi’nin, MÖ 1790’da, yani 3800 sene önce yazdırdığı kanunlar. Esas parçaları Paris’de Louvre müzesinde, ancak burada da Nişabur’da bulunmuş bir parça mevcut. Bayağı, tam teşekküllü bir hukuk belgesi. Hırsıza ne ceza verilecek, katile ne yapılacak, evlenme, evlat edinme gibi bir çok hükmün yer aldığı kanunlar manzumesi. Evet, bunlar gibi bir milyon civarında emsalsiz bir hazineye sahip olan İstanbul Arkeoloji Müzesi görülmesi gereken bir yer.

Bir kaç örnek

Arkeoloji Müzesinden sonra Sultanahmet meydanına çıktım. Bu bölgede harika oteller var. Bir tanesi çok dikkatimi çekti. İçine girip teras katına çıktım. Bir de İznik ismini kullanan bir seramik dükkanı gördüm. Sordum, İznik ile hiç bir alakası yok, sadece ilgi çeksin diye İznik ismini kullanmış. Sattığı ürünlerin de İznik çinisi ile bir ilgisi yok.

Translate »