Skip to content

Karargah görevlerim

4'üncü Muhrip Filotillası Komodorluğu İcra Subayı

Temmuz 1991 - Mart 1992

İlk karargah görevim komodor icra subaylığı. İcra subayı, komodorun bütün yazı, imza, planlama ve yürütme işlerini yapan bir nevi harekat subaylığı. Komodorun başka subay personeli yok, sadece bazen bir, bazen iki genç subay. Karargahı da gemide, karada bir ofisi yok. Bizim gibi kısa dönem müsait olan subaylar atanıyor. Ben de Selçuk Örnek ile birlkte atandım bu göreve. Komodor, Mustafa Özbey isminde bir albay. Son derece sakin, bey efendi, bize karşı son derece olumlu, yapıcı. 8 aylık kısa görevimizde ondan son derece istifade ettim. Bir tatbikata çıkacaktık, planlama yapılması, harekat emri yayınlanması gerekiyordu. Komodor haklı olarak, bizim tecrübesizliğimize istinaden gemilerin birinden bir harekat subayını görevlendirmek istedi. Biz Selçuk’la komodora, bizim dışarıdan bir yardıma ihtiyacımız olmadığını, kendimiz bu işi yapabileceğimizi söyledik. Tamam dedi, hadi bakalım. Zor oldu, ama biz de komodoru mahcup etmedik.

Mustafa Özbey’den hayat dersi olabilecek bir anekdot aktaracağım. Hafta sonu bir mesaj imzalanması gerekiyordu. Komodorun evine gideceğiz. Ne zaman gelelim, sabah erkenden sizi rahatsız etmeyelim komodorum dedik. Bize dedi ki, çocuklar ben hiç bir zaman altı saatten fazla uyumam, her sabah mutlaka 6’da kalkarım. Çok takdir etmiştim

Harp Filosu karargahı

Ekim 1994-Mart 1995

Harp Filosu karargahı o yıllarda Gölcük’teydi. Amerika’dan dönünce buraya Harekat Eğitim subayı olarak atandım. Süha Yanıkömeroğlu harekat şube müdürü, Atilla Kıyat filo komutanı idi. Değerli insanlardı. Buradan TCG Fatih’e elektronik subayı olarak tayin oldum, ancak bu arada mühendis sınıfına geçirildiğim için gemide bir ay kadar misafir gibi kaldım ve Envanter Kontrol merkezine katıldım.

Envanter Kontrol Merkezi

Nisan 1995 - Şubat 1997

EKM’ye katılışımdan bir süre sonra tekrar deniz sınıfına geçirildim, ancak burada mühendis kadrosundaki göreve iki yıl devam ettim. Çok  değerli bir ekibimiz vardı. En renkli kişilerden biri şüphesiz amirim Mehmet Lofçalı idi. 

Mühendis sınıfından tekrar deniz sınıfına geçirilmem çok ilginç oldu. Malumdur, mühendis olanlar akademiye gidemiyor, kurmay olamıyor, terfi şansları çok az, terfi edenler de, ya tersane komutanlığı ya da teknik başkanlık gibi teknik görevler yapıyor. Ben elbette her subay gibi gemilerde çalışmak, komutanlık yapmak ve terfi etmek istiyorum. Yurt dışına yüksek lisans yapmak üzere gideceğimiz belli olunca, zamanın Deniz Kuvvetleri komutanı İrfan Tınaz bizle görüşmek istedi. Gittik Ankara’ya. Bizi topladı, şöyle nasihat etti. Çocuklar, biz sizi oraya mühendis olun diye göndermiyoruz, gidin, Amerika’yı tanıyın, İngilizce öğrenin, kültürünüzü geliştirin, bu arada derslerinizi de çalışıp orada bulunmanızın hakkını verin, buraya gelince sizler kurmay subay olacak, aldığınız eğitimle kurmaylığı birleştirip mükemmel subaylar olarak gemi komutanlığı yapacaksınız. Biz bu beklenti ve emirle Amerika’ya gittik.

Döndüğümüzde İrfan Tınaz emekli olmuş yerine Vural Beyazıt kuvvet komutanı olmuştu. Döndük ve bizi sorgusuz sualsiz mühendis yaptılar. Evet kuvvet haklıdır, bizi oraya mühendislik eğitimi almak için göndermiştir, şimdi de sizi mühendis olarak kullanacaktır. Ama baştan böyle söylenmeliydi. En tepedeki komutandan böyle bir emirle gidip, dönüşte bunun tam aksi bir uygulamayla karşılaşınca bendeki bütün motivasyon öldü. En azından eski komutanın sözü havada bırakılmamalıydı. TCG Muavenet’te çalıştığım zaman II.Komutanım olan Abdullah Akgül, o sırada Kuvvet karargahında Personel’de daire başkanıydı. Kuvvet karargahına gittiğimde onu ziyaret ettim, zira çok sevdiğim ve çok şey öğrendiğim bir amirimdi. Hal hatır sordu, ben de durumu arz ettim. Çok üzüldü, bir kaç yere telefon etti. Sonra bana, Nejat maalesef, kuvvet komutanının emri imiş, yapacak bir şey yok. Bu işin geri dönüşü olmaz. Zaten ben de böyle bir beklenti içine girmemiştim.

EKM’de mühendis olarak çalışmaya başladım. Aradan bir kaç ay gibi bir zaman geçti. Bir gün telefon aldım, dediler ki Kuvvet Personel Daire Başkanı sizi arıyor. Hayırdır inşallah. Telefonda Abdullah Akgül, Nejat hayırlı olsun, deniz sınıfına geçirildin!

İşin nasıl olduğunu sonra öğrendim. Benimle birlikte mühendis yapılan Bülent Olcay’ın babası eski bir general. Bir gün kuvvet komutanı ile bir yerde karşılaşmışlar, sohbet esnasında bizim komutan sormuş, senin oğlun subaydı, ne yapıyor şimdi demiş. O da sormayın komutanım, oğlumu mühendis yaptınız, halbuki gönderirken böyle söylenmemişti, diye sitayişte bulunmuş. Bizim komutan derhal karargahına konunun yeniden incelenmesi için emir vermiş. Bülent Olcay’ı deniz sınıfına geçirmek için Sınıf Değiştirme Kurulu yeniden toplanmış. O gün de Personel Başkanı karargah dışındaymış, yerine daire başkanı Abdullah Akgül vekalet ediyormuş. Kurul, kararı imza için Abdullah paşanın önüne koyunca, Abdullah paşa böyle olmaz, aynı durumda olan başkaları da var demiş. Beni ve Hakan Karazeybek’i söylemiş. Karazeybek, benim de birlikte çalıştığım, Abdullah paşanın eski gemici personelinden. O böyle emir verince, kurul bizim ismimizi de ilave etmiş ve 3 kişi için kuvvet komutanına sınıf değişikliği emrini imzalatmışlar. Böylece beklemediğim mühendislik görevi, yine beklemediğim bir şekilde geri alındı.

Bu sırada nişanlanmış ve evlenmek üzere idim. EKM’de yaptığım görevin kadrosu mühendis, beni alacaklar ve gemiye verecekler. Evlenme işini buna göre ayarlamak lazım. Ben yine bir vesile Ankara’ya gittiğimde, subay atama şube müdürü Bülent Aksaray’a uğradım. Dedim ki, biliyorum gemilere tayinim çıkacak, tam evlenmek üzereyim, hiç olmazsa ara tayinlere kadar erteleseniz, evlilik lojman falan işlerini yoluna koysam, sonra nereye gönderirseniz giderim. Bana şöyle bir tepeden baktı, zaten çok uzun boyu ile tanınmış birisi idi, küçümseyici ve alay dolu bir bakış fırlattı, olur Nejat bey dedi, siz zaten torpillisiniz, nasıl isterseniz öyle olur. Tabii bunu benimle alay etmek için söylemişti. Ben boynumu büktüm ve kaderime razı Gölcük’e döndüm. 

Tayinler geldi, benim tayinim yok, hayırdır inşallah. Ara tayinler, ana tayinler, yok, kuvvet beni unuttu burada. Ben evimi barkımı kurdum, harıl harıl akademi sınavlarına çalışıyorum. Karargahta görev yapmanın verdiği avantajla, evden işe, işten eve düzenli bir hayat, düzenli bir çalışma, geceler gündüzler birbirine karıştı. Sonunda kazandım, hem de çok iyi bir derece ile. Tam hatırlamıyorum, ya ikinci ya da üçüncü olarak kazandım. Böylece EKM günlerim bitti ve 6 ay Karamürsel’de harekat ihtisas kursuna başladım.

Deniz Kuvvetleri karargahı

Ağustos 1999 - Temmuz 2001

Akademiden mezun olduktan sonra Kuvvet karargahına NATO Tatbikat Proje subayı olarak tayin oldum. Çok aktif bir görevdi. NATO’nun Akdeniz, Karadeniz ve Ege’de icra ettiği tüm deniz tatbikatlarının Türkiye’yi ilgilendiren kısmının takip ve planlayıcı bendim. Elbette ben sadece proje subayı idim, benim üzerimde şube müdürü Fikret Güneş ve silsile ile yukarıya çıkan bir piramit vardı. Sık sık yurt dışına planlama toplantılarına gidiyordum. Gürcistan, Ukrayna ve bir çok NATO ülkesine defalarca toplantıya gittim. Bazen Cuma Ankara’ya dönüp, hafta sonu sonuç raporu ve işlem maddelerini hazırlayıp, Pazartesi günü başka bir toplantıya gidiyordum.

Ankara’da iken 17 Ağustos 2000 depremini yaşadık. Gece evde tek başıma uyuyordum. Sarsıntı ile uyanıp, etrafa bakındıktan sonra uyumaya devam etmiştim. Ertesi sabah işe gittiğimde, gece depremi hissetiniz mi diye sorunca, nöbetçi ekip Gölcük’ün yerle bir olduğunu söylemişti.

Bir süre sonra Ankara’da da bir deprem oldu. Akşam hala işyerindeyken koca bina sallanmaya başladı. Kapı eşiklerinden betonlar dökülmeye başladı. Neyse ki çok uzun sürmedi, yoksa eski bina yerle bir olabilirdi.

Bu görevi 2 sene yaptıktan sonra TCG Yıldırım fırkateynine Savaş Harekat Subayı olarak tayin oldum.

Taktik Harekat Simülatörü (TAHES)

2005

TCG Yıldırım Savaş Harekat subaylığını bir yıl yaptım, sonra aynı gemiye II.Komutan oldum. II.Komutan İngilizce Executive Office, yani icracı. Gemi görevlerimden “Gemi Hayatı” sayfasında kısaca bahsettim. Sonra gemi komutanlığı için beklemeye geçtik. Bu esnada Taktik Harekat Simülatörüne amir olarak tayin oldum. Eski bir sistemdi, ama hala aktif olarak kullanılıyordu. Burada 6 ay görev yaptıktan sonra Roma’ya NATO Savunma kolejine gönderdiler.

Donanma karargahı

2005-2006

Beş buçuk ay Roma’da geçti. Soğuk bir kış günü hüzünlü başladı, sıcak Temmuz günlerinde yeni ümitlerle bitti. 2004 Eylül’ünde eşimden ayrıldım ve geride 4 yaşında evladımı bıraktım, Roma’nın ve yalnızlığın hüznü de eklenince oldukça karamsar başladı kolej, ancak kolejde tanıştığım ve ileride eşim olacak hanımla hayatın rengi değişmeye başladı.

Dönüşte tayinim Donanma karargahına çıkmıştı. Tatbikatçılığa devam, ancak işler farklı burada. Kuvvet karargahında samimi ilişkiler vardı, insanlar imrenerek fakat saygı ile bakarlardı ve ona göre davranırlardı. Burada ise başta Sin.. ismindeki harekat başkanı ile Kor.. ismindeki şube müdüründen başlamak üzere insanlar haset ve gıpta ile bakıyorlar, nefretleri de her hareketlerinde okunuyor. Şahsen gıpta edilecek bir şeyim olmamasına rağmen, Roma’da 6 ay kolejde okumuş olmam, gemi komutanlığı bekleyen ve gelecek vâdeden bir subay olmam belki de haset damarlarını tahrik ediyordu.  Zor bir dönem oldu benim için. Harekat başkanı her fırsatta aşağılayıcı esprileri çok canımı yaktı. Şube müdürü de bir bilen edası ile herkesi aşağılardı. Neyse ki çok uzun sürmedi. TCG Fatih komutanı olarak tayinim çıktı ve hayatta yapılabilecek en şerefli ve en tatminkar görevlerden biri olan gemi komutanlığına başladım.

NATO karargahı / Norfolk, ABD

2008-2011

Gemi komutanlığı 2 sene sürdü. Yeniden evlenmiştim. 4-5 ay gibi tersane dönemi hanıma da Türkiye’ye adapte olma fırsatı verdi. Gemi komutanlığının sonlarına doğru NATO’nun en büyük iki karargahından biri olan, Norfolk’taki NATO Transformasyon Komutanlığına (ACT) tayinim çıktı. Evi Virginia Beach’de kiraladık, çünkü çoğu arkadaş orada oturuyordu. 5 ay sonra cici bir kızımız oldu. Sakin bir üç yıl geçti. Dönüşten 6 ay önce cici kızımıza bir oğlan kardeş geldi. Dönüşte tayinim Foça’ya çıktı. Aslında Gölcük veya Aksaz’da fırkateyn komodorluğü bekliyordum, biraz canım sıkıldı, ama Foça’daki bir yıllık çikarma gemileri komodorluğum meslek hayatımın en zevkli yıllarından biri oldu. İnsanlar müthiş samimi, Ege’nin sıcak havası onlara da bulaşmış. Genç gemi komutanları, hepsi bir âlem, hepsi candan. Kıdemli astsubay olan gemi komutanları, gemilerin diğer astsubay kadrosu, o kadar hoş, o kadar samimi, o kadar arkadaş canlısı. Burada görev yapan birisi asla bir daha Gölcük’ün o soğuk atmosferine dönmek istemez. Körfez’in kirli suyu ile gemilerin soğuk çeliği birbirini tamamlamış, tersanenin pası da çeşni olup bura insanının içine işlemiş. Bu genel atmosferden kendini soyutlayıp sıcak ve samimi kalmayı beceren çok insan var, ama Foça’da bu doğal olarak ortaya çıkıyor, ayrı bir çaba gerektirmiyor.

Kuzey Deniz karargahı

2012-2016

Foça’da terfi senem gelmişti. Aslında çıkarma komodorluğu bir mesajdı, terfilerde tercih fırkateyn komodorları oluyor, ama elbette bu bölgeden de zaman zaman terfi eden oluyor. Pek bir ümidim yok, ama belli olmaz elbette. Tahminim doğru çıktı ve terfi edemedim. Ama çok sevdiğim arkadaşlarım terfi etti, onların sevinci ile doldum. Foça’dan tayinim İstanbul Kasımpaşa’daki Kuzey Deniz karargahına çıktı. Harekat başkanıyım. 4 sene bu görevi yaptım. Çok da zevk aldım. Sorumluk sahamızda Trabzon, Bartın, Karadeniz Ereğli, İstanbul ve Çanakkale boğazları var. Coğrafi olarak tüm Karadeniz, Marmara denizi ve boğazlar denilebilir. İlk sene komutan Bülent Bostanoğlu, sonraki 3 sene ise Şükrü Korlu. Denetlemelere birlikte gidiyoruz, eğitim ve tatbikat ile ilgili faaliyetlere birlikte katılıyoruz. 2 tane şube müdürüm var, Özgür ve Nuri. İkisi de görev yapmaktan müthiş zevk aldığım, son derece yetenekli, samimi insanlar. Zaman zaman kendimi zor tuttum gel sana bir sarılayım, ne hoş bir arkadaşsın sen dememek için. Ama bu herhalde çok abes olurdu. Diğer personelim de çok uyumlu, birlkte çalışması çok zevkli insanlardı.

İlk kurmay başkanım Zekeriya idi. Son derece olgun, resmi, dürüst bir insan. Sonra Kuvvet harekat başkanı, terfiyi en çok hak eden, ama ne hikmetse bir türlü terfi ettirilmeyen birisi kurmay başkanı geldi. Faruk karargaha bomba gibi düştü. Her yere el atıyor, yarım kalmış her işi hemen bitiriyor, bir gün spor salonu yaptırıyor, bir gün orduevine yeni bir şekil veriyor, bir gün kafeterya açtırıyor. Bakıyorsunuz İstanbul’un en uçuk duvar ressamlarını getirmiş, duvara koca bir boğaz silüeti çizdiriyor. Civardaki bütün bürokratlar, müdürler, belediye başkanı ile irtibat halinde, hepsinden asker ve karargah için bir şeyler koparıyor.Orduevinin arkasındaki kangren haline gelmiş yerleri yıktırdı, askere koca bir futbol sahası yaptırdı, gözü kara, kimseden korkusu çekincesi yok. Şimdi anladım senin neden terfi ettirilmediğini, Allah korusun sen önemli yerlere gelsen bahriyeye çağ atlatırsın, bunu yapamamış olanların hasedi nefreti seni yer bitirir. Neme lazım böyle insanları önemli yerlere getirmemek lazım, bizi gölgede bırakmasına izin veremeyiz (!). Bu güzel insan şimdi hapiste, terörist olmakla suçlanıyor. Bu kadar faaliyetin ve göz önünde bulunmanın arasında terörist faaliyetlere nasıl faaliyet buldu, bir muamma.

Bundan sonra neler oldu? “İtalya hayatımız nasıl başladı?” isimli yazımda bundan bahsetmiştim.

Translate »